Yorgunum diyenler
-
Yalnızca bedenimiz ve zihnimiz değil…
Üzerimizdeki elbiseler, dilimizdeki kelimeler,
Düşlerimiz bile yorgun !
-
…demiş şair, ki beni de anlatmış !
‘YA BENİ’, diyen var mı ?
‘BEN’, diyen var mı ?
SUSTUK yine…
BEN, diyen yok mu ?
Var, biliyorum…
Yorgunuz, farkındayım…
Ama hayatı gülümsetmek de elimizde…
Düşleri tazelemek, üzerimizdekileri yenilemek de…
Bugüne dair hikâyemiz bunu anlatsın bize, ‘DÜŞÜN’ desin…
O zaman, gelsin kelimeler…
-
Hiç evlenmemiş ve çocuğu olmayan Franz Kafka, Berlin’de bir parkta yürürken, çok sevdiği oyuncak bebeğini kaybettiği için ağlayan küçük bir kız çocuğuyla tanışır... Kafka, çocukla birlikte bebeği uzun bir süre arar ve başarısız olur…
Ertesi gün, onunla, bebeğini aramak için yeniden buluşmak istediğini söyler…
Fakat yine bebeği bulamazlar…
Kafka, kıza, bebek tarafından yazılmış bir mektup verir…
İçinde, “Lütfen ağlama, dünyayı görmek için bir geziye çıktım... Sana maceralarım hakkında yazacağım”, yazan bir mektup…
Böylece, Kafka’nın yaşamının sonuna kadar devam edecek bir hikâye başlar… Kafka, küçük kızla her buluşmasında, bebeğin maceralarının yazılmış olduğu mektupları okur ve akabinde çocuğun çok mutlu olduğunu görür…
Kafka, Berlin’e dönmeden önce, oyuncak dükkanına uğrar ve bir tane bebek satın alır... Daha sonra kız çocuğu ile buluşmaya gider.
Bebeği çocuğa uzatır…
“Ama hiç bebeğime benzemiyor,” der kız…
Kafka, bebeğin yazdığı bir başka mektubu çocuğa verir…
Mektupta, “Seyahatlerim beni değiştirdi” yazmaktadır…
Küçük kız, yeni bebeği kucaklar ve onunla mutlu bir şekilde evine gider…
Bir yıl sonra, Kafka ölür…
Yıllar sonra, bir yetişkin olan kız, bebeğin içinde bir mektup bulur…
Mektupta şöyle yazmaktadır:
“Sevdiğin her şey muhtemelen kaybolacak, ama sonunda, sevgi başka bir şekilde geri dönecek.”
İmza, Franz Kafka…
-
Demem o ki…
Hayatı şekillendirmek elimizde…
Aksi halde hikâyemiz de, finalimiz de, Cemil Meriç’in dediği gibi…
-
Kendini bir ırmağın sularına bırakan kayık, hangi okyanusa açılacağını bilir mi ? Kayığı suya salan, kendi iradesi mi zaten ? Oyun yazılmış ! İte kaka çıkarıldığımız sahnede, görülmeyen bir suflörün fısıldadığı kelimeleri tekrarlamaya, manalandırmaya çalışıyoruz ! (Cemil Meriç / Jurnal, 1.Cilt)
-
Peki, HANGİSİNDEYİZ ?
Düşünün…