Yol mu yanlış Yoksa yola çıktıklarımız mı
Yok…
Asıl sorum bu değil…
Asıl sorum biraz daha kişisel…
Ama siz yine de bu soruyu da cepte tutun !
Ama şöyle de bir düşünün !
Hatta ufak bir karşılaştırma yapın !
Sahi…
Vatandaş kimliğim mi ?
Aç vatandaşlığım mı ?
Hangisi önemli ?
Hangi ben ?
Evet…
Bu soru sizin için…
‘Benim için’ mi demeyin !
Evet, sizin için, düşünmeniz için… Anayasal vatandaşlığınıza eklenen o son hikâyede durup düşünmeniz için… Karnı doyurulan, açlığı tescillenen gerçeğimiz için… Biraz pirinç, biraz mercimek, biraz kömür, birkaç torba erzakla bizi her yerden kendisine bağladığını sananların Türkiye’si için…
Açlıkla kontrol edilen yeni SADAKATİMİZ için !
Evet…
Cumhuriyet Gazetesi’nin gündeme taşımasıyla öğrendik birçoğumuz… Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, İstanbul’da milletvekilleri, belediye başkanları ve teşkilatla yaptığı toplantıda söylediği ifade edilen şu, “Mideye değil artık buraya (kafasını işaret ederek) bakacağız. Herkesin midesini doyurduk, ama neticede durum böyle. Karnını doyuruyorsunuz, her türlü ihtiyacını karşılıyorsunuz yine de oy vermiyor…” deyişini…
Haklısınız…
Erdoğan’ın işaret ettiği kafa kısmındayım…
Geldiğimiz, getirildiğimiz noktadayım…
Gideceğimiz, götürüleceğimiz yerde…
Garip bir adressizliğimiz mevcut…
Çekiştiriliyoruz, ama her yerden…
Kimi mideden, kimi kafadan…
Ama umut sahipsiz, o belli…
Beden ise tutsak, bu da…
Peki, ruh ne halde ?
Bildik mi ?
Akla, Türkan Saylan’ın bir ifadesi geliyor, açlığın ve yoksulluğun çaresizliğinde kalmışların midesi üzerinden kafalara hakimiyet hamlesinde duranları izlerken…
Ne demiş, biliyor musunuz ?
-
Eğer bir yerlerde bilime, demokrasiye, barışa, aydınlığa aç bir çocuk senin ışığını bekliyorsa, sönmeye hakkın yoktur... Işıyacaksın ! Ölüme saniyeler kalmış olsa bile…
-
Konuyu kendi köşesinden kaleme alan, Cumhuriyet’ten Miyase İlknur devam etsin mi ? Hem biraz gülümsetsin, hem de size biraz boş alan bıraksın, kendi cümlelerinizle devam edin yolunuza diye… Olmaz mı ?
İşte o kelimeler…
-
Bir seçmen olarak, şahsen ben çok mahcup oldum, inanın. Ben, son seçimlerde AKP’ye oy vermeyenlerdenim. Yani o nankörlerden biri de benim. Ama benimki nankörlükten değil, bilmezlikten. Çünkü ben, karnımı, emeğimi sattığım gazetemin maaşı ve onca yıllık SSK primi yatırmam nedeniyle devletimin bağladığı emekli aylığı ile doyurduğumu sanıyordum. Meğer yanlış biliyormuşum. Diğer seçmenler de eminim üç aşağı beş yukarı benim gibi düşündüklerinden yanlışa düşmüş olsa gerek. AKP’li belediyelerin sosyal yardımlarından yararlanan yurttaşlarımızın bir kısmı da, sosyal devlet olmanın bir gereği olarak bu sosyal yardımların verildiğini düşünmüş olabilir. Meğer hepimiz yanılmışız. Bizim karnımızı doyuran ne çalıştığımız kurumlar ne de devletimizmiş. Bizim karnımızı AKP, hatta bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız doyuruyormuş. Hay Allah! Nerden bilelim biz? Bugüne değin bu kadar açıklıkta kimse söylemedi ki bunu? Çok mahcubuz çook...
-
Final sorumuz net…
Açlığımızın kontrolünde durmaya çalışan siyaset aktörleri mi suçlu, yoksa kendi TESLİMİYETİMİZ mi ? Hatta tam da bu noktada başlığımıza geri dönelim mi ? Sahi, Yol mu yanlış, yoksa yola çıktıklarımız mı ?
Düşünün !