Yokmuş gibi davranmak Her şey yolundaymış gibi
‘Kapıyı kilitlemiyor musun?’ diye sordu…
‘Hiçbir zaman kilitlemedim ki! Sözde iki yıldır kilit alacağım…’
Gülümseyerek Sonya’ ya baktı…
‘Kilitleyecek hiçbir şeyi olmayan insanlar, mutludurlar herhalde, öyle değil mi?’
-
Dostoyevski’den, Suç ve Ceza’dan…
Ama en çok da senden, benden, ondan…
Birbirimize kilitlediğimiz yaşamlarımızdan…
Konuşmayınca güzel, değil mi ?
Konuşmayınca, rahatsız eden de olmuyor !
Herkes ve her şey iyiymiş gibi, hayat devam ediyor !
Peki, kilitleyecek hiçbir şeyimiz olmasa, daha iyi değil mi ?
Haklısınız, zor !
Böylesi çok zor !
William Drummond, 3’e ayırmış insanları…
Mantık yürütmeyen insan bağnazdır, demiş…
Yürütemeyen ahmaktır, diye de eklemiş…
Ama finali de çok çarpıcı yapmış…
-
Mantık yürütmekten korkan ise köledir…
-
Siz söyleyin !
Hangi kısımda daha kalabalığız ?
Hangi kısımda daha fazla birikmişiz ?
Peki, BEN NEREDEYİM dediniz mi ?
HANGİ KISIMDAYIM diye sordunuz mu ?
Yazıya başlarken, ‘Yokmuş gibi davranmak…’ deyişimiz de bundan aslında… Bugüne başlarken, ‘Her şey yolundaymış gibi…’ deyip de, sizlerden geleceklere odaklanma çabamız bundan… Kendini de, kelimelerini de, düşüncelerini de dışarıya kilitleyen ve yaşam deneni DÖRT DUVAR şeklinde örüp, hem bedenini hem ruhunu içine kapatanı çok olanlarız, en çok da bundan…
Peki, ne mi yapıyoruz ?
Bu şehirle devam edelim o zaman…
Yokmuş gibi davrandıklarımızla devam edelim…
Her şey yolundaymış gibi davrandıklarımızla ilerleyelim…
Mesela… Yollarımız düzgün, çukursuzmuş… Kaldırımlarımız standardı yakalamış, engelli olanı düşünmüş, rampasını ise TSE kalitesinde yapmış… Tescilli evlerimiz bakımlıymış, dünden bugüne uzanan hikâyeleri omuzlanmış, turizm güneş gibi açmış… Tek bir ağaç bile kesilmeden tüm mimari yükseltilmiş… Kent silueti denene sahip çıkılmış… Yeşil alanlar artmış, zeytinlikler sanayi sitelerine kurban edilmemiş… Havada takla attırılan bir künefe tepsisi arkasından dünyaya bakanların marka algısı yerine, binlerce yıllık bir kent, vitrine alınmış… Nehrinden çöple karışık bir su değil, balıklarla dolu bir yaşam akmış… Yerel ve kent idarecileri, laf değil hizmet yarışına girmiş… Gündeme alınan sorunlara, sessizlik yerine cevaplar iliştirilmiş… Sorumluluktan kimse kaçmamış… Hesap verme geleneği varmış… Ceket ilikleme devri kapanmış… Herkes konuşmuş…
Mış, Muş, Miş..
Bu muyuz ?
Peki, gerçek miyiz ?
Bunca ‘MİŞ’ ile mutlu muyuz ?
Düşünün…
Düşünürken ilham olsun diye bir umut hikayesi vereyim mi size, ki onu da okuyun, olur mu ?
-
İtalya'da yaşayan Antonio La Cava, 42 yıl boyunca öğretmenlik yaptı... Emekli olunca bir köşeye çekilip oturmak ona göre değildi… Çocuklara bir şeyler öğretmeye devam etmeliydi… 2003 yılında üç tekerlekli ikinci el bir triportör aldı... Aracı, hiç kimseden yardım almadan, kendi imkanlarıyla seyyar bir kütüphaneye dönüştürdü... Bibliomotocarro adını verdiği aracında 700'ü aşkın kitap bulunuyor... Bibliomotocarro, o günden beri hep yollarda… Her hafta güney İtalya’daki Basilicata bölgesindeki köylerde dolaşan Bibliomotocarro’nun gelişini bir org sesi anons ediyor... Çocuklar, bu müziği duyduğunda, bir sonraki kitaplarını almak için mobil kütüphaneye koşuyorlar… Antonio, çocukların yüzünü güldürmek ve geleceklerine yatırım yapmak için her ay yaklaşık 500 km yol yapıyor... Emekli öğretmen, gerçek bir ilham kaynağı!
-
Düşünmeye devam !