Yazmak kolay mı 29 harfim yok ki sadece
“Mutluluk, yazmanızı engelliyor” demiş biri…
Haklı olabilir mi ?
Benim için de mi öyle, bilmiyorum… Aslında ne kadar hissedersem o acıyı, ne kadar yoğrulursam o stresle, sırtıma ne kadar çok baskı yaparsa hayat denen, bir o kadar isyan ediyor ruhum… Bu da kalemimin ucunu biliyor ! Bilendikçe de kelimeler harf harf akıyor ! O kadar isyankar ki hepsi, cümle olmak için onları yan yana getirmek, bazen dünyanın en zor işi haline gelebiliyor…
Abarttığımı düşünüyorsunuz, değil mi ?
Hiç günlük yazdınız mı ?
Zordur…
Hayatınızın bilinmeyen tüm fısıltıları vardır orada ! Kimseye anlatamadıklarınız vardır… Paylaşamadıklarınız en çok da… Eğer hepsi konusunda cesaretinizi toplayabildiniz ve harfleriniz de sizi anlatmayı kabul ettiyse, tebrikler !
Okunası bir hayat vardır, orada…
Çünkü gerçektir…
Yaşanmıştır, hırpalanmıştır, ağlamıştır…
Defalarca düşmüştür, karanlıkta kalmıştır…
Yolunu kaybetmiştir, aldatılmıştır, terk edilmiştir…
“Hiçbir şey hayalini kurduğumuz gibi olmadı” diyen kendinde durmuştur… “Yoruldum… Mutluymuş, iyiymiş gibi her daim numara yapmaktan yoruldum” diyen kendini köşe bucak saklamak yerine, paylaşmıştır…
Şimdi anladınız mı, yazmanın ne kadar zor olduğunu ?
Aslında bir o kadar da değerli…
Çünkü birileri hep bekler…
O harflerin açları bekler…
Anlatılamayana, dokunulamayana, konuşulamayana, fısıltıyla bile olsa dillendirilemeyene dair yazanı bekler…
Bir gazeteci dostum, buna dair bir benzetme yapmış !
Demiş ki; “Ne zaman bir büyük yolsuzluk dosyası patlasa, ne zaman hukuksuzluk ayyuka çıksa, aynı serzenişi duyuyoruz… ‘Bu konuların üzerine gidecek cesur bir savcı yok mu?’ Godot’yu bekler gibi, o kurtarıcıyı bekliyor herkes…”
Anlayacağınız, gerçeği bekleyenler hep çok !
Her gün yazmamız, bundan !
BENİM HALA UMUDUM VAR deyişimiz bundan !
Hemen her yazıda DÜŞÜNÜN diye ısrar edişimiz bundan !
“Dolu dolu yaşa hayatı, dilini keşkeler sarmasın” diyendeyim o yüzden ve,
…yazıyorum !
Bu ülkenin, evlatları yitip gitmiş anneleri için yazıyorum mesela ! Cumartesi Annelerinin de, bir siyasi partinin önünde OTURTULAN annelerin de benzer acılar içindeki bekleyişlerini yazıyorum ! Onları birbirinden uzak noktalara oturtan sistemin öfkesinde biriken gözyaşlarına ekli hikayeleri dinledikçe de, “…en anarşist duygularımı asarım, bu sabah darağaçlarına ! …gözyaşlarımda boğulur, zalimin neferleri ! …bir çift karanfil dirilir, göğsümün üzerinde ! …biri kan kırmızısı, biri umudun yeşili” diyende duruyorum ve yazıyorum !
Yaşadığım kent için de yazıyorum…
Bu ülkenin Kürtleri için de yazıyorum…
YANDAŞ’ın kalabalığı için de yazıyorum…
1915’in sürgününde kaybolanlar için de yazıyorum…
Gözaltındaki özgürlüğün gazetecileri için de yazıyorum…
Gezi’nin milyonlarına SÜRTÜK diyenler için de yazıyorum….
Tutukluluk halleri hiç bitmeyenlerin yorgun adaleti için de yazıyorum…
Çocuklara kitap ve oyuncak götürmek için yola çıkan, Suruç’ta katledilen 33 düş yolcusu genç için de yazıyorum…
Haklısınız, yazmalarımız çoktur bizim…
O yüzden de 29 harfim yok sadece, fazlası var…
Bazen,
…hani ‘NE İŞ YAPIYORSUN’ diye soranlara, ‘ANLATAMAYANLARIN ANLATICISIYIM’ diyorum !
Harflerime sadakatim de bundan galiba…
Her birinin bana emanet edilmiş olmalarından !