Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 417 defa okundu.

Yanmaktan vazgeçtiğinizde Kendinizi dinleyin bir kez

“Bir odada iki kişi buluştuğunda, aslında odada altı kişi vardır... Kendimi gördüğüm halimle ben, onun beni gördüğü haliyle ben, benim onu gördüğüm haliyle o, onun kendisini gördüğü haliyle o, gerçekte olan ben ve gerçekte olan o…”

William James ne de güzel fotoğraflamış…

Bir yerde okumuştum, biraz buna dair…

Hayatı getirdiğimiz son hale dair…

Orada der ki ;

“Varlığımızı arttırdık, ama değerlerimizi yitirdik... Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık… Uzaya ulaştık, ama ruhun derinliklerine inemiyoruz...  Havayı temizledik, ama ruhları kirlettik… Atomu parçaladık, ama önyargılarımızı yıkamadık... Çok yazıyor, ama az gelişiyoruz… Daha çok plan yapıyoruz, ama daha az sonuç alıyoruz… Acele etmeyi öğrendik, ama sabırlı olmayı asla… Tanıdıklar çoğaldı, ama dostlar eksildi...”

Biz değişirken böylesine, kelimelerimiz aynı mı kalıyor peki ?

Onlar da değişiyor… Düne göre daha kırılganlar mesela, düne göre daha duygusal ! Belki biraz da ağlamaklı ! Yalnız da… Düşleri yorgun olanların ellerinde olmalarından mı kaynaklı bilmiyorum ama, toz içindeler ! Niye bu haldeler, düşündünüz mü hiç ? Korkuyorlar ! Yok, korkanlar onlar değil, sahipleri ! Peki, KORKU niye mi ?

Elif Şafak demiş ya…

“Tebeşirle çizilmiş bir seksek oyunu kadar uçucu bir çizgisi var hayatın... Farkında olmadan basıyorsun çizgiye, kızıyorlar anında... ‘YANDIN’ diye atılıyorsun oyun dışına...”

O yüzden…

YANMAMAK için, susuyoruz !

YANMAMAK için, vazgeçiyoruz !

YANMAMAK için, başkası oluyoruz !

YANMAMAK için, replikler ezberliyoruz !

YANMAMAK için, kendimizi rafa kaldırıyoruz !

YANMAMAK için, hayatı beklemeye alıyoruz !

YANMAMAK için, görmüyor - duymuyoruz !

YANMAMAK için, bile bile yanıyoruz !

YANMAMAK için, yutkunuyoruz !

YANMAMAK için, yandaşız !

Ne hayatlarmış bizimki de, değil mi ?

O zaman biraz güzel bir şeyler düşünelim mi ?

Düşünelim, ama düşünürken hayal de edelim…

Yemyeşil bir alan düşünün... Yere uzandığınızda yıldızlar dokunabileceğiniz kadar yakın sanki... Başınızı kaldırdığınızda deniz burnunuzun ucundaymış gibi… Serin bir rüzgar yüzünüzü okşuyor… Çiçekler, kuşlar, böcekler... Burada bütün saadetler mümkün... Burada bütün soruların bir cevabı var, bütün kilitli kapıların bir anahtarı... Saatlerce ufuk çizgisine bakıyorsunuz, gökyüzünün denizi dudaklarından öptüğü o ince çizgiye… Hayattan herhangi bir beklentiniz yok, hayattakilerin de sizden... O an için yapılacak daha iyi ya da daha önemli bir işiniz yok... Görev bilmişsiniz bu manzaranın her santimini hafızanıza kazımayı… Gökyüzünden gelip geçen her buluta selam veriyorsunuz, önünüzde uçuşan her yaprağa… Karıncaların telaşı büyük, selamınızı almadıkları için sakın darılmayın onlara… En derininden bir nefes alıyorsunuz… Ciğerleriniz bunca zaman hasretmiş böyle bir havaya... Buraya geldiğiniz andan öncesinin hiçbir önemi yok… Çünkü her şey ve herkes yeniden başlıyor burada… Ah keşke !

Diyen güzel demiş…

Ne varsa kendimizde var…

Kalbimizde beklettiklerimizde var…

Nazan Bekiroğlu boşuna dememiş… “Kapat gözlerini önce... Ve hadi aç şimdi kendi içine... Değil mi ki, ‘'aslolan gözlerin kapalıyken yaşadıkların’... Hala en güzel hikayeleri dünyalar bir araya gelse anlamayacaklara mı anlatmaktasın ? Ve sen hala sağırlar ordusuna senfoniler mi çalmaktasın ? Ne seni hazmedebilen, ne de senin hazmedebildiğin bir alemde için sızlıyor, biliyorum... İçine bak, imkansız bir şey olmadığını göreceksin... Kapat gözlerini gitsin… Aç kendi içine…”

Yapmak lazım…

Bunu daha sık yapmak lazım…