Yalan mı, sevdiğimiz Gerçek mi, nefret ettiğimiz
Özenle hazırlanmış bir sofra, yan yana dizilmiş çatallar, kaşıklar, bıçaklar, hatta sıra sıra kadehler, özenle katlanmış kumaş bir peçete, porselen tabaklar, servise hazır yemekler, mezeler ve sosyal medya hesabı üzerinden bu fotoğraf karesinin altına iliştirilmiş bir not…
“Bizimkileri yemeğe çağırdım, sofram hazır, ben de hazırım” !!!
Bunu yapan kaç kişiyiz ?
Aslında normal hayatlarımızda asla bu şekilde hazırlanmadığımız yemeklerin telaşına kaçımız düşüyor sahi ?
Bir de STORY denen HİKAYE kısmında paylaşmak için kıyafet pozu verenlerimiz var, kare kare ! Bunu yapmak için de bir mağazaya gidiyor, renk renk kıyafetler alıp soyunma kabinine giriyor, her elbisede de ayrı bir selfie çekip, “Bugün acaba hangi kıyafetimi giysem?” diye soruyoruz !
Delirdik mi ?
Kafayı mı tırlattık ?
Vidalarımız mı gevşedi ?
Sahi,
…derdimiz ne ?
Haklısınız,
…derdimiz; sosyal medyadaki ikinci hayatlarımıza teslim gerçek hayatlarımız, mutsuzluklarımız, hayal kırıklıklarımız, hüzünlerimiz, terk edilişlerimiz, yalnızlığımız, tatminsizliğimiz, komplekslerimiz, eksikliklerimiz, ‘neden ben’ deyişlerimiz, kıskançlıklarımız, öfkelerimiz…
Evet…
Bugün, bir sosyal medya hikayemiz var, bu başlangıca ekleyeceğimiz ! Aslında verdiğimiz görüntünün arkasında nasıl hayatlar sakladığımızı anlatıyor, o hikaye ! Ne kadar ağır makyajlar yapsak da, silemeyeceğimiz yorgunluklarımızı anlatıyor !
Anlayacağınız,
…birbirimizi birbirimizden kaçırsak da kaçamadığımız KENDİMİZ’deyiz yine !
O zaman;
Evli bir çift düşünün... Evden çıkıp sinemaya gidiyorlar… Adam, karısına geç hazırlandığı için kızıyor... Asansörde tartışarak iniyorlar… Yolda trafik sıkışıyor… Adam, bir yandan kendisini sıkıştıran araçlara bağırıp çağırıyor, bir yandan da geç kalmalarına sebep olan karısına saydırıyor… Park yeri bulamayıp bir on dakika da öyle dolanıyorlar ve tam bir sinir harbi yaşıyorlar...
Film de hoşlarına gitmiyor !
Çıkışta, bu sefer kadın, kötü bir film seçtiği için eşini suçluyor... Tartışarak eve dönüyorlar…
Şimdi gelelim, sosyal medyaya !
Siz, bu çiftin arkadaşı olduğunuzu düşünün... Evinizde, pijamalarla huzur içinde oturuyorsunuz…
Bu arada Instagram’a, arkadaşınızın fotoğrafı düşüyor… İki tane gülümseyen yüz, kucakta kocaman bir patlamış mısır paketi, arka planda filmin afişi…
Fotoğrafın altında şöyle yazıyor;
“Harika bir bahar akşamı, enfes bir film, patlamış mısır ve aşkım...”
Cümlenin sonunda bir de kalp var...
Moraliniz bozuluyor !
“Ben, evde atletle oturuyorum, millet nasıl da eğleniyor” diye canınızı sıkıyorsunuz…
İşte sosyal medyanın illüzyonu da bu ! Herkes, ucu bucağı olmayan bir podyumda ha bire poz veriyor ! Seyirciler de bu büyük kıyaslama oyununa ha bire özeniyor ! Anlayacağınız, sosyal medyada mutlu gözükmek için harcanan çok büyük bir gayret var, ama ekranda bu gayret gözükmüyor...
Stanford Üniversitesi’nde konuyla ilgili çalışmalar yapan araştırmacılar, bu durumlar için bir kavram geliştirmiş;
Adı, “Ördek Sendromu” !
Denilene göre, ördekler, gölün üzerinde hiçbir çaba sarf etmiyormuş gibi, rahat ve dingin bir şekilde süzülürler… Gölün altında kalan ayakları ise aslında bir makine gibi çalışır, ama dışarıdan bakınca hiç belli olmaz…
Sosyal medyada ‘suyun altında kalan’ kısımlar da ekranda gözükse, inanın kimse moralinizi falan bozmaz...
Düşünün !
Ördekleri, ayakları, gerçeği !