Tükenmedim ama az kaldım
"İnsanlar ‘ne pahasına olursa olsun KENDİN OL’ diyorlardı… Ama insanın kendisinin NE olduğunu bilmesinin o kadar da kolay olmadığını anlamıştım... Başka insanların istediği şeyleri istemek, sonra da bunun kendi tercihin olduğunu zannetmek çok daha kolaydı..."
Tanıdık geldi mi ?
Haklısınız, tanıdık geldi…
KENDİ olmak yerine ONAY görmeyi tercih eden ve KENDİ olmaktan vazgeçen milyonların klasik hikâyesine dair çok sık konuşuyoruz sizlerle… ÖZGÜR olmak yerine DİĞERLERİNE benzeyerek, sistemin istediği görüntüye, dile, şekle, içeriğe bürünenleri konuşuyoruz hatta…
Anlayacağınız, sorgulamıyoruz !
Hayatı sorgulamadan tüketiyoruz !
Bu hikaye bana bir diğerini hatırlattı…
Biegber'den “Evlilik ve Aşk Üzerine” olanı…
Biegber orada der ki ;
-
Benim çevremde, 30 yaşına gelmeden kimse kendisine SORU sormaz ve o gün gelip çattığında, bunlara cevap vermek için artık çok geçtir…
Nasıl oluyor anlatayım:
20 yaşındasındır… Biraz saçmalarsın ve uyandığında 30 yaşına gelmişsindir... Her şey bitmiştir… Bir daha asla 2 ile başlayan bir yaşın olmayacaktır… 10 yıl öncekinden 10 yıl daha yaşlı ve geçen yıldan 10 kilo daha şişman olduğunu kabullenmen gerekmektedir... Geriye kaç yıl kalmıştır? Ortalama ömür istatistiklerine göre, erkeksen 42, kadınsan 50 yıl ömrün vardır... Ama hastalıkların, dökülen saçların, bunamanın, ellerde beliren lekelerin hesabı tutulmaz…
Kimse kendine şu soruları sormaz:
Hayatımı yeterince değerlendirdim mi?
Doğru insanla, doğru yerde miydim ?
Başka türlü mü yaşamalıydım?
Bu dünya bana ne sunuyor?
-
Evet…
Koca bir ÖMÜR geçer, tüketilen yıllar geride kalır, sen ise tüm olan bitenden ileride, yalnızsındır ! Ama o yalnızlıkta kendinle de değilsindir ! Kendine benzemeyen bir başka SENLE dip dibe yaşamak zorunda kalırsın ! Bunu da çok geç fark edersin !
Peki, bunu niye mi yaparsın ?
Başta dedik ya… ‘Başka insanların istediği şeyleri istemek, sonra da bunun kendi tercihin olduğunu zannetmek hep çok daha kolaydır...’ Biz de o yüzden kolayı seçtik ! Seçtik ve sorgulamadan yaşadık ! Öyle ki, sorularımız olmadı ! Cevaplara ihtiyaç göstermedik ! Yaşadık ! Sormadan yaşadık ! Bize verilenlerle idare ettik ! Verilmeyenlerin açlığında ise bekledik ! Şikayetsiz ! Sessiz ! Sinmiş ! Öylesine…
Peki, mutlu muyduk ?
Aslında bunu da bilemedik !
‘MUTLU MUSUN’ deyip ‘HAYIR’ cevabını almaktan korktuk !
Şairin deyişi gibi…
Tükenmedim, ama az kaldım !
Anlayacağınız, olduğum kadarım !
Hiç düşündünüz mü, hayatınız aslında sizin kaleminizden çıkan ya da çıkmayan kelimelerin kalabalığında, ama en çok da yalnızlığında şekillenen koca bir tiyatro sahnesi diye ? Ve o sahnenin repliklerinden müziğine, dekorundan oyuncularına kadar her şeye siz karar verebilecekken, her şeyden vazgeçtiğinizi !
Peki, YAŞAM denen oyunun sonunda ‘PERDE’ dendiğinde alkışlanan ‘KİM’ olacak, bunu da düşündünüz mü ? DÜŞÜNÜN ! Seyircilere selam vermek için sahnenin en ucuna kadar gelen kişinin KENDİNİZ olması için DÜŞÜNÜN ! Orada durana sahip çıkmak için DÜŞÜNÜN ! Henüz tükenmeyen, ama az kalan KENDİNİZ için DÜŞÜNÜN !
Zor değil, DÜŞÜNÜN…