Toprak bırakmadık Kalanı da kapattık
Baştan söyleyeyim, bu yazı tamamiyle bu kenti yöneten (!) yerel idarecilere yönelik… Onların bu kenti yönetme şekillerine yönelik… Aslında bu kentten eksilttikleri bu kadar çokken, hala BURADAYIM diyebilenlere yönelik… Açık alanda toprağı kalmamış bir kentin her yerine saksılar içinde çiçek yerleştirecek kadar çaresiz kalmışlara yönelik… Güleriz AĞLANACAK halimize yönelik…
Eldeki mi ?
Buna dair…
Evet…
Büyükşehir’e bağlı HATSU ana binasının yanından aşağıya uzanan yoldayız… Hani 11 Eylül Reyhanlı Şehitleri Bulvarı’na karşıdan bakan yolda… Epeydir süren bir yol çalışması sonlandı, nihayet… Ama bitmeyen bir refüj hikayemiz var !
Son hali mi ?
Aslında son hali mi bilinmez ama, ilk olarak, geçen gün yanından geçip giderken fark ettik… Ama fark ettiğimizi anlamadık ! Gördüklerimiz gerçek miydi, bilemedik ! O yüzden hafta sonu bu defa yürüyerek geçtik aynı noktadan… Büyükşehir Belediyesi adına çalıştıklarını söyleyen işçilerden izin alıp birkaç fotoğraf çektik…
Gördüklerimiz mi ?
Aslına bakarsanız, yolu iki parçaya ayıran refüjün içinde belli mesafelerle dikilen ağaçları sevdik… Olması gereken, dedik… Bu kentin yükselen beton kültürü içinde daha fazla yeşile ve toprağa ihtiyacımız bu kadar yüksekken, YETMEZ diye de ekledik… Ama yarım kaldık ! Daha fazla YEŞİL ve daha fazla TOPRAK demişken hele ki !
Şaka gibi ama, belli mesafelerle refüj içerisine yerleştirilen fidanların aralarında kalan mesafede olması gereken toprak YOK ! Aslında var, ama YOK !
Anlamadınız, değil mi ? Anlamanın zor olduğu bir memlekette yaşarken, yazması da zor, olanı biteni anlatması da… Ama eldekine nasıl öfkeli bir cümle kurmalı, bu kente reva görülene ne desibelde bir çığlık eklemeli, bilemedik !
Anlayacağınız… Ağaçların arasındaki mesafede olması gereken TOPRAK, kapatılmış ! Aslında biz fotoğraflama yaparken, bu kapatma işlemi devam ediyordu…
Nasıl mı ?
Toprak alan, kaldırım taşları ile kapatılmış ! Hani o bildiğimiz, kaldırıma ya da yola döşediğimiz kilit taşlarla ! Elde kalanı da, böylece taşın ve betonun altına GÖMMÜŞÜZ ! Ama öncesinde mezar kazıp, elde kalan toprağın tabutunu omuzlarda yükseltmişiz ! Ruhuna el Fatiha diye de eklemişiz !
Sahi ne yapıyoruz ?
Nasıl bir belediyecilik yapıyoruz ?
Nasıl bir çevreci hizmet algısına imza atıyoruz ?
Soruyorum !
Çünkü ANLAMADIM !
Eldekini hiç mi hiç anlamadım !
Böylesini anlamaya çalışmak da istemedim !
Peki, siz NE anlatmak istediniz ? Refüj çalışması yaparken, eldeki yarım metrelik toprak alanı düzenleyip çiçeklendirmek yerine, kaldırıma-yola koyduğunuz o basit ve ruhsuz kilit taşlarla kapatarak, nasıl bir MESAJ vermek istediniz ? Merak ettim ! ZOR mu geldi ? Elde bir AVUÇ toprağın bakım maliyetinden kaçmak için girdiğiniz bu yol, kolay mı geldi ?
Eldekine ben değil, 1854 tarihinde, topraklarını işgal eden Amerikalıların o dönemki Başkanı Franklin Pierce’e mektup yazan bir Yerli Kabile Şefi cevap versin, geldiğimiz hali fotoğraflasın ve bugüne nokta koysun…
>*<
Beyaz adam, annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır, ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecek.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum, ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka... İnsan, bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne değeri olur?
Bir gün bakacaksınız; Gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün, insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.
>*<
Abarttık mı ?
Yok, az bile söyledik…