Tekrar Antakya'ya Dönmek Mi? Ne Kent Ne De Ben Aynıyız...
6 Şubat sonrası günlük tutuyor olsaydım eğer, sanırım o ilk sayfada dururdum en çok da ! O kadar büyürdü ki o ilk harf, o ilk kelime, o ilk cümle... Sanırım hala aynıyım ! Başlamak için kalemimin ucunu sayfaya yaklaştırıyorum, ama hangi harf, hangi kelime ya da hangi cümlede durmam gerektiğine hala karar veremiyorum ! Bu, çok birikmişlikle ilgili belki de ! Çok biriktirmişlikle de !
Yok, bu konuda yalnız değilim...
Ara ara, depremden çıkan Hataylılarla denk geliyorum Ankara'da ! Birbirimize ilk sorduğumuz şey, o sayfa gibi ! Aslında çok dolu, ama boş da ! Yine de o NASILSIN sorusunun ardından gelen İYİYİM YA SEN, yok artık ! Derin bir sessizlik var önce, uzağa dalan bir bakış da, tabi bir de yorgun bir yüz...
Hiç bu kadar birikmemişti, birbirimize anlatacaklarımız...
Yine de çok hazır değiliz, herşeyi anlatmaya...
Yaralarımızı açık açık göstermeye...
Haklısınız,
...utanıyoruz !
Çok görmüş, çok yaşamış, çok şeye sahip olmuşların bu çaresiz yalnızlığından ! Evsizliğimizden ! İşsizliğimizden ! Yalnız bırakılışımızdan ! Daha düne kadar sahip olan kimliğinden çok uzakta, ama YARDIMA İHTİYACIM var demeye zorlanan hallerimizden ! Çok dosta sahip olduğumuzu sanıp, 6 Şubat sonrası hiç çalmayan telefonlarımızın sessizliğinden ! Konteyner evlerin o soğuk ve daracık metrekareleri içine sıkışan yaralarımızdan ! Yardım almayı uman adreslerin yüzümüze kapanan kapılarından !
Geçen, o NASILSIN'a cevap vermiş bir Antakyalıdayız şimdi...
Okurken, düşünün...
"Bilmiyorum ki...
Nasılım, bilmiyorum ! Sanırım iyiyim... Kötü oldum, olmadım değil ! Depremden sonraki o bir kaç ay en çok da... Herkesin kendi derdine düşüp, birbirini yalnız bıraktığı o bir kaç ay, çok zordu... Arabalarda yattığımız günler... Ardından çadırlara sıkıştığımız haftalar... En sonunda, konteyner için bayram ettiğimiz o aylar...
Sanırım, bana sorulmasından nefret ettiğim tek soru, NASILSIN ! Başkasına sormadığım, soramadığım tek soru ! Ben bile hala NEYİM, NASILIM, bilmiyorum ki, birilerine de sorayım...
Konteynerimde, evimden çıkarabildiğimiz ufak tefek eşyalarımlayım ! Bir kaç mutfak eşyası, çarşaf / mevresim gibi şeyler... Çıkarabildiğim elbiselerim... Her şey tamam da, aynam hiç olmadı, o koca bir sene boyunca, biliyor musunuz ! Kendi gözlerime bakamadım ! Kendimle karşılaşmak istemedim ! Belki de kaybettiğim her şeyi bana tek tek anlatacak yüzümdeki o yaraların iyileşmesini bekledim...
Çok şeyimi kaybettim, bir çok sevdiğimi...
Bazen, KEŞKE ÖLSEYDİM diyorum !
Ölümden sonraki hayata inandığımdan değil, bu hayata artık tututanamadığımdan ! Ölmedim... Tanrı, öldürmedi ! Daha ne yaşatacak ki !? Gelecek hafta, İstanbul'daki kızımın yanına taşınıyorum... Buradan gidemedim, bu süre bounca... Koca bir sene buradaydım ! Sanki, o enkazlar altında kalan onca sevdiğimi terk ediyor hissi vardı hep ! Evimi, komşularımı, şehrimi, yürüdüğüm yolları, gökyüzünde uçan bu şehrin kuşlarını... Yapamadım, onları terk edemedim...
Ne mi değişti ?
Travmalarım için tedaviye ihtiyacım varmış, buradaki doktorlar öyle diyor... Sanıyorlar ki, travmalarımız sadece deprem kaynaklı ! Bizi, depremin felaketine teslim edip, KADER diyenlerin ülkesinde biter mi o travmalar...?"
Haksız mı ?
Bitmez...
Bitmiyor...