Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 206 defa okundu.

TAKSİM MEYDANI 1 MAYIS VE BİR YASAK HİKAYESİ

Güvenliği YASAKLAMA üzerinde yükselten bir ülke halini aldık, hatta durum öyle kontrol edilemez bir duruma geldi ki, Ankara’nın tepesinde oturanlar, “Terör örgütünün yandaşlarını devre dışı bırakmak için vatandaşlıktan çıkartma dahil tüm önlemleri almakta kararlı olmalıyız. Bunlar bizim vatandaşımız dahi olamazlar “ deyiverdi, ama TERÖR derken neyi kastettikleri anlaşılamadı, hele ki her birimizin MAKUL ŞÜPHELİ olduğu bir ülkede, Can Dündar ve Erdem Gül’ün GERÇEĞİ haber yaptığı için VATAN HAİNİ ilan edilebildiği bir coğrafyada, yazılan-çizilen her şeyi TERÖRLE mücadele kapsamında değerlendirenlerin yönetiminde, hele ki ÖZGÜRLÜĞÜN temsiliyetinde 1 Mayıs’ı emekçilere kapatmayı da o GÜVENLİĞİN içine sıkıştıranların Ankara’sında… !

Sahi ne olacak 1 Mayıs’ta?

Kaç TOMA dizeceğiz yollara?

Kaç polis stoklayacağız meydana?

Tepeden uçuracak mıyız helikopterleri?

Peki ya hazır mı ateşleyeceğimiz GAZlar?

Emekçi ellere kilitleyeceğimiz o kelepçeler !

Konu, ÖZGÜRLÜK…

Ama İNSAN HAKLARI da…

O yüzden, 1 MAYIS’a eklenmiş bir karar olsun bugüne dair konuşacağımız şey, hatta DİSK VE KESK’in, Avrupa İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne yapmış olduğu 38676/08 no’lu başvurunun dünden bugüne sarkan sonucu olsun, “22 Kasım 2012” tarihli karar olsun, Taksim’in 1 Mayıs Alanı olduğunu söyleyen ve yaşanan yasaklamaların “Toplantı ve Toplu İfade Özgürlüğü ile Örgütlenme Özgürlüğü’nün” ihlal anlamına geldiğini EK-leyen kelimeler olsun…

Tamam da bu EK’e gerçekten de ihtiyaç var mı?

Özgürlüğümüze nefes olan Anayasa’nın 34. Maddesi, “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir” derken hele ki…

Aslında bu EK’e ihtiyaç var, hem de çok var…

Hatta daha fazlasına, daha çok EK’e ihtiyaç var…

Ankara’daki hakim seslerce, Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı duyulmadığı ve hatta kabul edilmediği en RESMİ ağızlardan itiraf edilirken hele ki !

Gelinen noktada Antakya’da durum farklı mı peki?

Eskileri hatırlıyorum da, eylemci gruplar elde pankartlarla, flamalarla yürür, hatta topluca ilerler, sloganlar atar, Ulus Meydanı’na kadar hiç bir engelleme ile karşılaşmadan gelir, açıklamasını yapar, ardından da özgürlüğün noktasında dağılırdı, ki yaşananları birkaç polis izler ya da izlemezdi…

Şimdi mi ?

Açık ve net, Polis daha agresif, hatta sinirli ve öfkeli, sanki tarafını belirlemiş gibi, milliyetçiliğin yükseldiği bir Türkiye’de kartlarını masaya açıp da REST çekmiş gibi, bunu da eylemci grupların ideolojik profillerine göre ayarlar gibi…

Hangi ara böyle bir ülke olduk bilmiyorum ama, bu durum nefes alış verişimizi zorlamaya başladı bile, hatta hayat mücadelelerimizde ayaklarımıza çelme takmaya…

SUUDİ UÇAKLAR

NEYİ BOMBALIYOR?

Türkiye’de konuşlanan kaç Suudi Savaş Uçağı var bilmiyorum, hatta silah yüklü havalanıp havalanmadıklarını da, ama Suriye noktasındaki gözyaşlarını ÖLEN-ÖLDÜRÜLEN çocuklar konusunda sık sık bizlerle paylaşan bir Ankara var elimizde, ki o hassasiyete kapı aralayalım biraz ve tek bir soru soralım, hem gözü yaşlı hem de Riyad ortaklığında ilerleyen Ankara’ya…

Tarihler, 15 Mart 2016’yı gösteriyor, Suudi Arabistan koordinasyonundaki savaş uçakları 2 bomba bırakıyor gökyüzünden yeryüzüne, Yemen’in kuzey batısında, kalabalık bir Pazar alanının tam orta yerine,  aralarında 25 çocuğun olduğu 97 sivilin içine…

Sahi, her yerin kan gölü olduğu bir Suriye için ağlayan Ankara hakimlerinin, Yemen’de her yeri kan gölüne çeviren ve her gün yeni sivil ölümlere imza atan Riyad için de konuşmasını beklemek fazla bir iyimserlik mi olur?