Sustuğunda büyür insan Büyüdükçe fark eder anlar insan
Sustuğunda öğrendiklerini hiç unutmaz insan… Öyle bir ustalık zamanıdır ki o tercih, senden sesini alır, yerine bir aydınlık verir... Işıl ışıl duyarsın olan biteni, çığlık çığlığa görürsün söylenmeyeni… Sustuğunda büyür insan... Büyüdükçe fark eder, anlar insan…
*
Sizi bilmem, ama ben çok yaparım…
Ara ara susar ve yaşamı dinlerim…
Fısıltılara karışan hikayeleri…
Söylenemeyenleri…
Ertelenenleri…
Korkuları…
Umudu…
Olanı…
Olamayanı…
Sindirilenleri…
Bir adım geride kalanları…
Sessiz bırakılan korkak çığlıkları…
Bedenen ve ruhen kaybolmuş olanları…
O ana kadar kapalı olan gözlerimi açarken, sustuğum anların biriktirdiklerini ise avuçlarımda tutarım… Birikenler mi ? Çokça eskiler… Özlenenler… Bugüne ekli mutsuzluklar… O yüzden de düne dair kaçışlar…
Hani bir Yazar’ın dediği gibi…
-
Eski günlerin kokusundan mum yaptım…
Yakamadığım…
-
Haklısınız…
Bugünden öteye, uzağa, ama çok uzağa kaçma isteği hepimizde biraz var sanki… SUSUP dinlemelerimizin artması da bundan belki… Tamam da, suskunluklarımızda biriktirdiğimiz KENDİMİZİ daha ne kadar tutabiliriz bastırdığı o çığlığı içinde ? Hele ki, “Rahatınız bozulmasın diye hangi doğrudan vazgeçtiyseniz, o fiyata SATILDINIZ demektir…” diyen o bildik noktada duruyorken !
Özlem dedik ya…
Bakın Şair ne demiş…
-
Hadi gel sıcak şeyler bulalım kendimize…
Bir uzun kapı, sınırsız düşlere açılan,
Kimselerin konuşmadığı bir dil,
Kurutulmuş domatesler, kurutulmuş güneşler,
Uykulu bir sokak kedisi, kullanılmamış bir aşk
Tarihi yeldeğirmeni mahallesinde
Askıda ekmek,
—İyi gelir yoksulluğa ve kimsesizliğe
Kendi kulağına fısıldadığın masallar—
-
Biraz gülümsetti mi söylenenler ? Belki de daha çok susup dinlememizi öğütledi… Çok konuşup, ama tek bir incir çekirdeğini bile dolduramadığımızın gerçekliğinde hele ki… Sorunumuz ne aslında, biliyor musunuz ? İNSAN olmayı unuttuk ! INSAN olmayı bırakıp, INSANSI olmayı yeğledik… Tam da buna dair bir fotoğrafa tanık oldum geçen gün. İspanya’da bir boğa güreşi arenasından… Sahibi tarafından büyütülüp, ardından ÖLÜMÜ için arenaya bırakılan boğanın, o son anları öncesinde sahibine yaklaştığı bir fotoğraf bu… Hikayesi, -Judas’ın Öpücüğü- diye isimlendirilmiş… Okuyalım mı ? Ama o son kelimede, DÜŞÜNÜN, olur mu ?
-
“Bu resimde, boğanın yetiştiricisini görüyoruz. Bebekliğinden beri ona göz kulak olan ’'İNSANSI”, onu boğa güreşi için sattı… Arenada kanlar içinde dehşete kapılan boğa, seyircilerin arasındaki bakıcısını tanıdı ve ona doğru uzandı. Masum boğa, dost sandığı İNSANSI’dan kendisini kurtarması için yardım ve merhamet diledi. İspanyol medyası, buna “Judas ’ ın öpücüğü” (YAHUDA) adını verdi.
Bu dünyada gerek kendi türüne, gerekse hayvanlara ve doğaya İNSANSI’lar kadar kötü ve kalleşce davranan başka bir yaşam formu yoktur... Lütfen İNSANSI olmayın… Siz, İnsan olmayı tercih edin, nefsinize yenilmeyin, merhamet ve sevgi göstermeyi yaşam biçiminiz haline getirin… Tüm dünyanın iyileşmesi için VİCDAN sahibi olmak şart… UNUTMAYIN!”