Soru soranın REİSi mi Cevap verenin REİSi mi
Türkiye, giderek zıvanadan çıkan haliyle ANORMAL bir süreç yaşıyor, ki bu süreç öyle bir süreç ki, herkes patlamaya hazır birer BOMBA gibi, aynen Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın kendisine sorulan BASİT bir soruya verdiği ÖFKELİ cevaba ekli RUH halinde olduğu gibi !
Aslında, niye öfkelendiğini tahmin etmek ZOR değil !
Ama önce şu ÜNLÜ soru ile başlayalım bugüne…
Ardından da devam edelim o öfkelerimize…
Biliyorsunuz, binlerce öğretmeni ya FETÖ-cü ya da ÖRGÜT bağlantısı iddiasıyla açığa aldık, alınca da sınıfları ÖĞRETMENSİZ bıraktık, çareyi de SINAVSIZ ama MÜLAKATLA öğretmen almakta bulduk, bunu yaparken de kendi adımıza bazı şeylerden EMİN olmak istedik, o yüzden mülakat denene ÖYLE sorular ekledik ki AKILLARI bile şaşırttık !
Bakan’ın öfkesi de o şaşkınlıktan olmalı !
Nasıl mı ?
Sözleşmeli öğretmen alınırken, adaylara bazı “gayri-resmi” sorular soruyormuşuz, hani “REİS denilince akla kim geliyor?” gibi ya da “Gezi Parkı olaylarını değerlendirin” gibi ve bu cevaplara göre de gencecik öğretmen adaylarının karakter analizini, hatta KİME ve NEYE yakın olduğunu BULUP (!), ‘evet’ ya da ‘hayır’, yani ‘işe alındın’ ya da ‘hayatta başarılar’ diyormuşuz !
Ama baştan başlayalım eldekine, ki -sınavsız- ama -mülakatla- yapılan işe alımı savunan Bakan’la başlayalım !
Nasıl mı ?
“Bu, yapılan mülakatların üzerine gölge düşürmek için, kafada soru işaretleri oluşturmak için… Temel Eğitim Kanunu’nda ‘öğretmen, mülakat yapıldıktan sonra öğretmenliğe alınır’ diyor mu? Diyor... Ehliyet ve liyakatı sağlamak için mülakat yapılması gerekir mi? Evet, gerekir. Neden? Öğretmen anladığını anlatabiliyor mu? Öğretmen beden dilini kullanabiliyor mu, teknolojik yeniliklere açık mı? Bunları mülakat yapmadan nasıl anlarsınız?”
Yok, bitmedi…
“Mülakatta ne ölçülecek? ÖĞRETMENİN ÖZGÜVENİ VAR MI, okuduğunu anlıyor mu, anladığını anlatabiliyor mu? Bunları bilmek için mülakat mutlaka olması lazım…”
Gelelim şu REİS sorusuna !
“Sorulsun, ne var ki” demiş Bakan !
Eklemiş de… !
"Böyle bir soru bizim soru havuzumuzda yok. DİYELİM Kİ ama, bir tanesi sordu; ´reis hakkında ne düşünüyorsun´ diye? Bu mülakatı haksız yere mi düşürür? Kişi onun hakkında da ne düşündüğünü, sever sevmez, beğenir beğenmez... Turgut Reis der, Piri Reis der veya -BİR BAŞKA REİS-... Onun hakkında da fikrini söylesin. Bunun ne zararı var? Millet, sağlıklı olarak sağduyulu olarak elini vicdanına koysun karar versin.”
Hepimiz şunu çok iyi biliyoruz ki…
REİS kelimesi, son dönemde Erdoğan’ı tanımlamak ve hatta ona hitap etmek için Partililerce çok sık olarak kullanılan bir ifade… Hatta bu durum o kadar yaygınlaştık ki, Bakan’ın telaşlı karşılığı da biraz da bundan, açık açık söyleyemediği de… ki “Turgut Reis der, Piri Reis der veya BİR BAŞKA REİS...” ifadesindeki “O BİR BAŞKA REİS” de o yüzden önemli !
Peki, “O BİR BAŞKA REİS” derken Erdoğan’ı işaret edenlerle “Turgut Reis der, Piri Reis der…” noktasında duranlar arasındaki TERCİH ne tarafa işler ? SORU SORAN kişi, verilen iki cevaptan hangisini ÖĞRETMENLİĞE daha uygun bulur, ki bu soruya muhalif duran ya da eleştirip, istendiği ve beklendiği gibi ÖZGÜVEN gösteren bir Öğretmen nasıl bir sonuçla o mülakattan çıkar ?
Birkaç SORU daha soralım mı ?
Sahi…
REİS deneni, Öğretmen alımı noktasında yapılan RESMİ bir mülakat sırasında karşısında duran bir ADAY’a sorabilecek kadar ileriye gidebilen bu kişilerin ÖZGÜVEN’i nereden gelir ? Ama asıl olarak da, bu ÖZGÜVEN’e sahip devlet görevlilerinin bu soruyu sorarken ki zihniyetlerinde oluşan REİS kimdir ? Bekledikleri cevap hangisidir ?
Gerçekten de inanılmaz… !
Şu ana kadar yazdıklarım…
Şu ana kadar okuduklarım…
Şu ana kadar paylaştıklarım…
Konuşup tartıştıklarımız !
Ama merak da ettim…
Bu yolun sonu nereye varır ?