Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 90 defa okundu.

Sen yoksan bir eksiğiz mi Sen yokken daha mutluyuz mu

Hangisiyim ?

Bugün, bu iki soruda durun ve sorun, istiyorum !

Ben mi ?

Bir hikâyedeyim…
2018’de yazdığımda…
2021’de hala değişmediğimizde…
GİTSİNLER diyende…
Kendinden olmayanı istemeyende…

Der ki o hikâye;

*
Önce Ermeniler gitsin, İstanbul’u İstanbul yapan değerleriyle… Dolmabahçe Sarayı’nı, Çırağan’ı, Kuleli’yi, Selimiye Kışlası’nı, Malta Köşkü’nü, Beyazıt Kulesi’ni, dünyanın hayranlıkla bakakaldığı mimarilerini de alıp gitsinler. Giderken Ermeniler; Güllü Agop’u, Ara Güler’i, Mıgırdıç Magrosyan’ı, Onno Tunç’u, Garo Mafyan’ı, Adile Naşit’i, Cem Karaca’yı da unutmasınlar. İpek puşularını, Potinlerini, Nacarlarını, Vodistlerini, Çilingirlerini, Çömleklerini, Bakırlarını da alsınlar yanlarına, Ermeniler. Topiği, Kuzu kapamayı, Çılbırı, Ciğer bohçasını da alsınlar…

Kürtler de gitsin; Kilimlerini, keçelerini, ilmek ilmek dokudukları halılarını denk edip gitsinler.

Yaşar Kemal’i, Ahmet Kaya’yı, Yılmaz Güney’i, Ahmed Arif’i, Aynur Doğan’ı sakın unutmasınlar. Cigerxun’u, Ahmede Xani’yi, Mem u Zin’i, Balıklı Gölü, Aynzeliha’yı, Surları, burçları Deliloyu, Halayı, Çaçanayı, Şemameyi de yanlarına alsınlar.

Zazalar da gitsin: “Homa zanu kafır kamu” diyerek.

Süryaniler de terk etsinler bu toprakları; Telkariyi, Basmayı, Nahit ustalarını, Dokumalarını, Dayr-ul Zaferan’ı da alsınlar yanlarına. Ha, Coşkun Sabah’ı da unutmasınlar!

Rumlar da gitsin; Giderken cumbalı ahşap evlerini, Arnavut kaldırımlarını ve Selanik türkülerini, o güzelim Rum meyhanelerini, rakılarını, mezelerini de alıp gitsinler, Rumlar.

Bulgarlar da gitsin; Şarkılarını, türkülerini… “Ayletme Beni”yi, “Arda Boyları”nı, Akıtmalarını, Börek, çörek, bozalarını, Komik aksanlarını, Naim Süleymanoğlu’nu, Sabahattin Ali’yi unutmasınlar.

Çerkezler de terk etmeli bu toprakları… Ama terk ederken de Türkan Şoray’ı, Nazım Hikmet’i, isterlerse Çerkez Ethem’i de götürsünler.

Lazlar; Fıkralarını, Takalarını, Horonu, Hamsiyi, Muhlamayı, hatta Kazım Koyuncu’yu da götürsünler.

Romanlar toplasınlar sazlarını, darbukalarını, çadırlarını… Alıp gitsinler Neşet Ertaş’ı, Adnan Şenses’i, engin hoşgörülerini, hamam sefalarını… O mozaiğin bütün renkleri gitsin, kalsın siyah-beyaz. O aşure kazanının bütün çeşitleri yok olsun, kaynasın o bulamaç.

Kalın bir başınıza…

Bir dağ kadar sessiz !
Bir çöl kadar ıssız !
Bir bulut kadar ağlamaklı !
Bozkırın ortasında tek başına açan bir çiçek, yapayalnız bir ağaç gibi…
Irkınız, diliniz, dininizle bir tek siz kalın…

Sonra birbirinizin yüzüne bakarak uzun uzun…

“O iyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler…”
“O Kürt’ü, o Ermeni’yi, o Laz’ı, o Süryani’yi dövmeyecektik” diyerek !
*

Haklısınız,

…değişmedik !

O gün de sordum, bugün de sorayım madem…

Gitsinler gitmesine de !

Geriye kalan NE olur, KİM olur ?
Geride kalan bizden, ne kadar bir BİZ olur ?