Şarlatanlık mesleği Ve bu mesleğin DİN molası
Son zamanlarda, İSLAMİ (!) içerikli bazı vakıfların başkanları olduğu söylenen ilahiyatçı kimliğindeki birilerinin etrafa döke saça paylaştığı dini (!) vaazları (!) dinliyoruz ! Konu başlıklarına kulak kabarttığınızda, ‘DAHA NELER’ dediğiniz anlar çok oluyor ! Toplumda DİN denen şeyi BUNLAR MI BESLİYOR diye eldekini sorguluyor, ama bir sonuç da alamıyorsunuz ! Ne kadar taraftarları var, bunları kim ne kadar dinliyor, hatta tüm bu saçmalığı bir cemaate bağlı olarak mı yapıyorlar, bilinmiyor… Durum öyle bir hal aldı ki, sosyal paylaşım ağları üzerinden paylaştıkları videolarda Peygamberin ismini dahi kullanarak, 6 yaşında bir çocuğun nişanlanabildiğini ve 9’u geldiğinde de evlenebildiğini söyleyecek kadar ileri gidebiliyorlar !
Bizler bunları dinliyoruz !
Diyanet İşleri dinliyor !
Savcılar da dinliyor !
Bu kadar insan dinliyor dinlemesine de, bu konuda DİNSEL ve HUKUKSAL olarak konuşması gerekenler, eldekilerin bu kalabalık haline dair toplumsal ruh sağlığımız adına SAKINCALI tek bir şey bulamadılar mı, merak ediyorum !
Bugün buna dair bir not düşelim mi ?
Bazılarının UMUT TACİRLERİ dedikleri bu DİN TACİRLERİ için işin farklı bir boyutuna bakan birine, Boğaziçi Üniversitesi’nden Anıl Aba’ya söz hakkı verelim, ki saptamalarını KÜRESEL boyutta yapsın, yaparken de hayata dair gerçeklerimizin nasıl olup da bu kadar KOLAY pazarlanabildiğine işaret etsin…
*
ŞARLATANLIK, yeni bir meslek değil, yüzyıllardır icra ediliyor. Amerika’da, bir ara “televanjelist” pastorlar furyası vardı. Mucizevi güçlere sahip oldukları düşünülen bu papazlar, mega kiliselerden yaptıkları canlı yayınlarda “hallelujah” diye bağırarak kötürümleri ayağa kaldırır, görme engellilerin gözlerini açar, kanser hastalarını iyileştirirlerdi. Hesapta…
Aldıkları reklamlar, sattıkları kasetler ve kaçırdıkları vergilerle hepsi köşeyi döndü. Tabii zamanla, araştırmacı gazeteciler bu üçkâğıtçıların foyalarını bir bir ortaya çıkardılar. Hatta en meşhur dalaverecilerden olan Benny Hinn, bir televizyon programında sıkıştırılınca, hata ettiğini söyleyip özür dilemek zorunda kalmıştı.
Bizim daha yakından tanıdığımız Uri Geller ise, konsantrasyon ve enerjinin gücüyle metal anahtarları, çatalları, kaşıkları eğip büktüğünü ve insanların zihinlerini okuduğunu iddia ediyordu. Oysa yaptığı şey, zaten bükülmüş olan çatalları, el çabukluğuyla, bükülmemiş olanlarla değiştirmekten ibaretti. Çıktığı bir programda, beklemediği bir şekilde, Geller’in getirdiği kaşıkları değil de sunucunun aldığı başka metal eşyaları bükmesi istenince, “Bu akşam kendimi güçlü hissetmiyorum” diyerek programı terk etmişti. Bir süre ortalardan kaybolan “sihirbaz” Geller, daha sonra karşımıza spiritüel motivasyon konuşmacısı olarak çıktı. Hatta 2011 senesinde Türkiye’ye gelip bir kişisel gelişim semineri vermişti.
Seminer biletleri, o zamanın parasıyla 200 liraydı. 500 kişi gelmiş olsa, 100 bin lira…
Pazar sabahları TRT’de yayımlanan kovboy filmlerinde görmüşsünüzdür; Vahşi Batı’da at arabasıyla kasaba kasaba gezip romatizmayı iyileştirme vaadiyle millete yılan yağı pazarlayan satıcılar varmış. O dönemlerde bu üçkâğıt o kadar tutmuş ki, yılan çiftlikleri kuranlar bile olmuş. Bugün Amerika’da, şarlatanlara, bu tezgâha referansla “yılan yağı pazarlamacısı” (snake oil salesman) denir.
*
Haklısınız !
Din, bu kadar kolay kandırılabildiğimiz tek alan !
En zayıf olduğumuz, itiraz edemediğimiz tek alan !
Bilgisizliğimizin en kolay kullanılabildiği tek alan !
İtirazsız, pazarlanan her şeyi satın aldığımız tek alan !
Sanırım bu konudaki en net örneğimiz de FETÖ !
Peki, eldekinin PERDE deyip de final yaptığı bu kadar net bir örneğin sahipliğinde dururken, DİN adına benzer bir TİCARETİ hayatlarımıza sokmaya çalışanlara karşı ne durumdayız ? Asıl olarak da… Toplumun hala önemli bir kısmını yöneten cemaat gruplarının DİN adına FETVA (!) verebilecek kadar ileriye gidebildiği yaşamlara TESLİM çocukları ve gençleri bu anlamda ne kadar koruyabiliyoruz ?
Sorular önemli…
KONTROLSÜZ cemaat yurtlarının TACİZ başlıklarıyla gündeme geldiği bir ülkede hele ki !
Peki, cevaplarımız var mı ?