Sarıkamıştan 30 Ağustosa Bir menü hikayesi
18 gün süren ve on binlerce Osmanlı askerinin Şehit düşmesiyle sonuçlanan Sarıkamış için yürüyoruz her sene… Dondurucu soğukta, karın altında ilerleyen adımlara ekli yorgun postalların tek tek yaşamdan vazgeçtiği anları düşünüyoruz… Binlerce askerin adını fısıldıyoruz, tek tek… Ali diyoruz… Osman… Aziz… Hurşit… Hüseyin… Ahmet… Abdullah… Hasan… Mehmet… Murat diyoruz… Donarak, tek bir kurşun dahi sıkmadan, sıkamadan hayata veda edenlerin listelendiği kalabalığı omuzluyor, unutmuyoruz…
Unutmamak için de değiştirmiyoruz…
O günün zorluğunu kolaylaştırmıyoruz…
Aynı karavan, aynı menü, aynı tat, aynı açlık…
Sarıkamış Şehitlerini anma yürütüşlerinin sonunda; buğday çorbası, hoşaf ve buğday ekmeğinden oluşan menü 103 senedir değişmedi, ona sadık kalıyoruz… Çünkü unutmamak için hatırlamanın en iyi yol olduğunu biliyoruz… Hatırlamak için de şartların ne olduğunu idrak etmenin önemini…
Şehit düşen askerlere kardelen denmiş, biliyor musunuz ?
Niye mi ?
Soğuğun ve karın yuttuğu gencecik bedenler, savaştan çok sonra, kış bitip de karlar eriyince ortaya çıkmış da ondan… O yüzden, her sene, binlerce askerin adını fısıldıyoruz, tek tek… Ali diyoruz… Osman… Aziz… Hurşit… Hüseyin… Ahmet… Abdullah… Hasan… Mehmet… Murat diyoruz… Donarak, tek bir kurşun dahi sıkmadan, sıkamadan hayata veda edenlerin listelendiği kalabalığı omuzluyor, unutmuyoruz… “Sarıkamış diye kırıldı, 90 bin evin ocağı” diyen türküyü ise hep beraber mırıldanıyoruz…
Unutursak kalbimiz kurusun, diye de ekliyoruz…
Zormuş…
Eski zamanlar…
Dünde yaşananlar…
Biriken acılar, ağıtlar…
Hatırlananlar, unutulmayanlar…
O yüzden de buğday çorbası, hoşaf ve buğday ekmeği, kutsalımız…
Anlamak için…
Geride kalanları…
Tek tek düşen bedenleri…
Gencecik yaşamların sona erişlerini…
Şimdi gelelim bugüne…
Eleştirim çok net…
Hatta hem net hem sert…
Geçtiğimiz günlerde bir kutlama daha yaptık… Ankara’nın Külliye diye anılan Cumhurbaşkanlığı konutunda… 30 Ağustos için… Zafer Bayramımız için… Ama bu defa ki öyle bir menüydü ki, anlamadık ! Verdiği mesajı da, misyonu da… Buğday çorbası, hoşaf ve buğday ekmeğinden oluşan menüyü her sene gerçekleşen anma sırasında paylaşan binlerin aksine, bu defa şık masaların gösterişli atmosferinde tabaklara doldurulan çeşit çeşit yemekleri izledik merakla…
Neler mi vardı ?
Aslında neler yoktu ki…
Bakalım mı bir kez daha ?
Ejder Meyveli Smoothie (Chia tohumu eşliğinde), Efuli (Liçi meyvesi eşliğinde), Aloevera (Starex meyvesi eşliğinde), Orman Meyveli Special, Bahçe Naneli Limonata, Taze Sıkılmış Portakal, Taze Sıkılmış Greyfurt, Taze Sıkılmış Havuç, Taze Sıkılmış Elma, Pataşur içerisinde Çerkez Tavuğu, Zencefilli Somonlu Suşi, Tartalet içerisinde Antakya usulü Humus, Susamlı Levrek Simidi, Aydın usulü kuzu çöp şiş...
Anladınız mı ?
Ben anlamadım…
Ne menüyü ne anmayı…
Ne kutlamayı, ne de hatırlama şeklimizi…
Ardından biraz daha bugüne geldim… Bu defa, CHP’de genel başkanlık için adı anılan Muharrem İnce’de mola verdim… O da bir şeyler paylaşmış geçenlerde, ki konusu da bir başka menü olmuş ! Yoksul hayatların daha da yoksullaştığı bir memleket coğrafyasında, tek tencerenin bile zor kaynadığı evlerdeki menü olmuş !
Twitter hesabından bir açıklama yapan İnce, girdiği bir markette bir reyonun önünde market arabası kullanırken çektirdiği fotoğrafı paylaşırken, son aylarda gitgide artan gıda fiyatlarını işaret etmiş ve demiş ki, “Dünyanın en çok yakan arabası… 20 dakikada 300 metre yol yaptım 450 TL yaktı…”
Sahi, bu ülke, menüsünü hangi ara bu kadar şaşırdı ?
Bilen var mı, korkmadan konuşmak isteyen ya da…