Rolünüz ne okuduğunuz Okuduğunuz ama anlamadığınız
Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm, cehennemi de…
Öyle bir aşk yaşıyorum ki,
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de…
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne bulup oynadım…
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum okudum anlamadım…
Kendi kendime konuştum bazen evimde…
Hem kızdım hem güldüm halime…
Sonra dedim ki ’söz ver kendine’,
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin…
Uçamayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin…
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin…
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım…
Öyle değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundandı…
Anladım…
Nietzsche okumayı sevenlerdenim… İroni ve aforizma dolu bir üslupla eleştirel yazılar yazan çok kişi bulursunuz ama, okuduğunuzda İŞTE BU BENİM dediğiniz çok azdır… Nietzsche, bana BUNU dedirten bir yazar, ki bu son mısralar da ona dair…
Haklı olduğu bir yer var…
Bu koca yaşam sahnesinde ROLLERİMİZ var ! Sadece ROL de değil ! REPLİKLERİMİZ de var… Elimize tutuşturulan SENARYOLARIMIZ hatta ! Kimi günlük… Kimi haftalık… Kimi yıllık… Ömür boyu olanlar da yok değil ! Kürek mahkumu misali ruhlarımızı kemiren roller onlar, ama sessizce kabul edişlerimizin de birer karşılığı…
Ama itiraf edelim mi, iyiyiz !
Bize yüklenen roller konusunda, iyiyiz !
En azından izlediğim kadarıyla, sınıfı geçeriz !
Düşünün bir kere…
İkili diyaloglarda herkesin ama her şey konusunda ŞİKAYET ettiği, hatta sohbet arasında DEVRİM yapıp ülke kurtardığı, eleştirmediği kimsenin kalmadığı, NEREYE EL ATSAM ELİMDE KALIYOR dediği bir memlekette, kimse, ama hiç kimse yeri geldiğinde AYAĞA kalkıp da o ülke kurtarışlarını SESLİ bir şekilde dile getirmiyor !
Kim bilir…
Belki !
Rolü ağır geliyor…
O yüzden de vazgeçiyor…
SAHNESİ adına, ruhundan…
Replikleri adına da bedeninden…
Belki de kendine ait olan her şeyden…
Yaşamlarımıza tanıklık edecek birine ihtiyacımız var aslında… Giderek neye benzediğimizi ara ara bizlere gösterecek birilerine… Ama yine de merak etmiyor değilim… Üzerlerine yapışan ROLLERİ ve REPLİKLERİ arasında kaybolmuşlarımızın birer hikayesi olmalı, “ Her şey o gün, o anda başlamıştı...” dedikleri hikayeleri olmalı !
Sahi, nasıl başladı her şey !
Bu rol dağıtımı nasıl başladı ?
Hatırlıyor musunuz ?
Peki, ASIL SİZ neredesiniz, biliyor musunuz ? Bu SAHNE ve ROL çabası öncesi sahip olduğunuz o KENDİNİZ, şimdi nerede ? Nerede saklanıyorsunuz ? GERÇEK siz ! GERÇEK kelimeleriniz ! GERÇEK öfkeleriniz ! GERÇEK hikayeleriniz ! GERÇEK yaşamlarınız ! GERÇEK sorunlarınız ! Hissettikleriniz ! Acılarınız ! Hatta gülümseyişleriniz !
Bence durun, düşünün ve Nietzsche’yi en azından şu kısımdan itibaren bir kez daha okuyun ve tekrar edin…
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum okudum anlamadım…
Kendi kendime konuştum bazen evimde…
Hem kızdım hem güldüm halime…
Sonra dedim ki ’söz ver kendine’,
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin…
Uçamayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin…
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin…