RESTORASYON NE SAHİ PEKİ BİZDEKİ NE ELDEKİLER
Geçen gün Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un bir açıklamasını okudum, TERÖRLE mücadele başlığı altında harabeye çevrilen SUR için konuşmuş, Sur'da yapılan tespitler sonucunda yedi cami ve bir kilisenin hafif hasarlı olduğu bilgisini vermiş ve eklemiş…
“Orada bütün bu tarihi binaların hepsi ASLINA UYGUN bir şekilde yapılacaktır…”
Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde bulunan ve 18. yy. Osmanlı mimarisinin en seçkin örneklerinden İshak Paşa Sarayı'nın çatısını PVC ile kaplamayı MAHARET sayan bir ülkede, bu kelime, sizi bilmem ama beni fazlasıyla korkutuyor !
Zira “ASLI” tamam da “UYGUN” olan kısmından çok emin değiliz !
Hele ki bu şekilde başlayıp sonunu getiremediklerimizi bilirken…
Bizle devam edelim mi, Antakya’dan, bulunandan, ardından restore ( ! ) edilenden, edilip edilmediği bilinmeyenden, bulunup da kaybedilenden ya da sesi soluğu çıkmayandan ya da kesilenden !
Tarihler 2010 senesini göstersin o zaman…
Bağrıyanık Mahallesi ve Saray Caddesi'nde yağışlar dolayısıyla meydana gelen taşkınları önlemek amacıyla dönemin Antakya Belediyesi tarafından yapılan kazı çalışmaları sırasında bulunan, yaklaşık 2200 yıl öncesine ait tarihi Su Kemeri ile başlayalım mesela, hani 4 metre yüksekliğinde, 3 metre eninde ve 430 metre uzunluğunda olanla…
Sahi, ne oldu ?
Bulduk da NE oldu ?
Bulduk da NE değişti ?
Ziyarete açtık mı ?
Tanıtımını yaptık mı ?
Broşürlere ekledik mi ?
Peki ya fuarlarda tanıttık mı ?
Garip ama, HİÇBİRİ !
Oysa ki o dönem yapılan açıklamalarda, ortaya çıkan tarihi su kemeri ile ilgili Müze Müdürlüğü ile hazırlanan ortaklaşa bir projenin Anıtlar Yüksek Kurulu’na SUNULDUĞU ve ONAY kararının beklendiği ifade edilmişti ama, söz konusu proje aradan geçen 6 senede toz olup rüzgara mı karıştı, merak ettik doğrusu…
Başka bir şey daha hatırlıyorum…
Tarihler 2009 senesini ve Ekim ayını gösterirken; Koruma kültürünün farkındalığını yaratmak ve buna halkın katılımını sağlamak amacıyla Hatay Valiliği önderliğinde yapılan Kültürel Miras Yürüyüşü’nü gerçekleştiren binlerce insanı, tarihi Kurtuluş Caddesi boyunca akan insan selini, hele ki elde tutulan SLOGANLARI…
Mesela mı ?
-Antakya tarihine yürüyor !
-Bu tarih bize emanettir, emanete hıyanet olmaz !
-Tarihini kaybedenin yeni tarihi olmaz !
-Medeniyetler tarihleriyle yaşarlar !
-Bu tarih ve bu kütür bizim !
Düşünün ki en önde Vali, sonra Belediye Başkanı, dini liderler, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, binlerce vatandaş, çoluk çocuk, herkes, hatta şehrin tüm farkındalığı, uyanışı, ayağa kalkışı ve ardından yeniden yerine oturuşu, dünü dünde bırakışı ve unutuşu…
Madem yürüdük ve BİTTİ… !
Gelelim bir başkasına… !
Sahi, Saray Caddesi’nin hemen girişinde, yine alt yapı çalışmaları için yapılan bir kazı sırasında bulunan tarihi Su Kemeri için ne yaptık, hani etrafına duvar örüp, bir de o duvara demir korkuluklar eklemenin dışında, ki yanından geçip giderken ona dair tek bir yazının ve ne olduğuna dair tek bir tabelanın bile olmadığı ROMA eserini kastediyorum, restore ederken dünden daha YENİ hale getirdiğimiz emaneti ( ! ) işaret ediyorum…
2009 senesindeki yürüyüş kalabalığının en önünde ilerleyen dönemin Valisi Celalettin Lekesiz, “Bugün, Hatay’ın mirasına sahip çıkma iradesi açısından bir takvim başı, bir milattır” demiş demesine de, o “bugün”den bu yana NE yaptık, konuşsak mı, hele ki YAPTIK ama OLMADI hallerimizi !