Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 123 defa okundu.

Provokasyon mu linç mi Peki kim İSTİFA etmeli

Eski İran Şahlarının bir adeti varmış… Bir bilgeye kızdıkları zaman, onu cahil biriyle hapsederlermiş ! Bu, verilebilecek en büyük cezaymış ! Alınan sonuç öylesine etkili oluyormuş ki, o günü bir daha yaşamama adına, hataların tekrarı dahi olmuyormuş !

İran’dan Türkiye’ye dönelim mi ?

Tekrar eden hataların ülkesine…

Evet…

Eldeki Türkiye’nin Ankara’sında mola verelim bugün… Bir ŞEHİT cenazesindeyiz… Çubuk’ta… Yaşanan acıyı da kaybı da omuzlamak için orada olan biri adına, olmaması gerekenlere şahitlik ettik hepimiz… Sadece şahitlik de etmedik, utandık da… Hatta korktuk… Öfke ve nefret dilinin, Türkiye siyasetini ne hale getirdiğini bir kez daha gördük… Geldiğimiz nokta itibariyle, finalimizi ise merak ettik ! En çok da, bizleri bugüne taşıyanların, ÖZÜR ve İSTİFA kısmında durup durmayacaklarını !

Hikayeye biraz en baştan girelim mi ?

24 Haziran seçimleri hemen sonrası…

Konuşan isim, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu…

-

Valilere, Müsteşarımız üzerinden böyle bir talimat verdim… “CHP İl Başkanlarını bundan böyle Şehit cenazelerinde protokole kabul etmeyin” dedim. Bu kadar basit! Onların gideceği bir adres var, o adresi de onlara göstereceğiz. Onların gideceği adres şurasıdır: PKK terör örgütü mensuplarını cenazeleri var. Biz onları çok kısıtlı kaldırtıyoruz. O leşleri… Onlara bir kişilik kontenjan orada ayıracağız. Sandıkta beraberlerse cenazede de birlikte olsunlar.

-

Anlaşılan o ki, Devlet zirvesinin iktidar koltuğu, fitili ateşlemiş ve o günden bugüne tartışmalar sona ermemiş…  Zira HEDEF gösterme işi, toplumsal güvenliği sağlama sorumluluğunu üstlenen bir Bakanlığın makam koltuğundan gelmiş, ki cepheleştirilen kesimlere sunulan bu manevra alanı, radikal kesimler için bulunmaz nimet olmuş, ki sırası gelince de kullanılmış…

Özetle... Ankara Çubuk’ta, CHP liderinin ŞEHİT cenazesinde yediği YUMRUK, uğradığı saldırı, ardından zırhlı bir araç içinde kaçırılma ihtiyacı, güvenliği için kaçırıldığı ev için ‘YAKIN’ naralarının atılması, geldiğimiz son UTANÇ noktası !!!

Takip ettiniz mi bilmiyorum ama… Aynı gün içinde MHP Lideri Devlet Bahçeli konuşmuş, partisince Antalya'nın Manavgat ilçesinde düzenlenen İl Başkanları ve Belediye Başkanları Toplantısı'nın kapanışında… Saati net değil, ama söyledikleri ÇOK NET !

“31 Mart'tan sonra, PKK, bu defa büyükşehir belediyelerine CHP'nin taşıyıcı bedenliğiyle nüfuz edecektir. Dağlarda kovaladıklarımız belediyelere konuşlanacaktır. Bilinmelidir ki, zilletin bedeli çok ağır olacaktır.”

İnsan merak ediyor…

Topluma enjekte ettiğimiz tüm bu kelimelerin karşılığını iyi hesap ediyor muyuz, diye ! Yaşanabilecek patlamalar noktasında hazırlıklı mıyız, diye ! Ama bizleri asıl şaşırtan şey bu değil, ama saldırıya eklenen açıklamalar…

İlk açıklama, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan öfkeli (!) kalabalığa… “Şu ana kadar mesajlarınızı (!) verdiniz, tepkilerinizi (!) gösterdiniz…”

Ardından, Devlet Bahçeli…  “O adama yumruk attıracak kadar ne yaptın sen Kemal Kılıçdaroğlu?”

Eldeki Türkiye tablosu adına birkaç soru soralım, yaşananları ‘NORMAL’ bir tepki ve hatta vatandaş ‘MESAJI’ olarak algılayanlara, ki atılan yumruğun hesabında durmak yerine, yumruğu yiyeni sorgulayanlara…

Sahi… CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ŞEHİT ER Yener Kırıkcı'nın cenaze namazı sonrası bir grup tarafından protesto edilerek FİZİKSEL anlamda saldırıya uğrarken, güvenlik neredeydi ? Saldırganlar neden dağıtılmadı ? Bunun için neden BİLDİK yollara gidilmedi ? Aynı güvenlik algısı, güvenliği için yakın noktadaki bir eve kaçırılan kişi Kılıçdaroğlu değil de Erdoğan olsaydı, o tepkisel (!) kalabalığı kaç dakikada, ama hallaç pamuğu gibi atardı ? Şu ana kadar kaç gözaltı, kaç tutuklama olur ve hatta saldırı suçlaması ile kaç soruşturma açılırdı ? Sayın Akar, o zaman da, “Şu ana kadar mesajlarınızı (!!!) verdiniz, tepkilerinizi (!!!) gösterdiniz…” der miydi ?

Hikâyemiz net…  Önce 24 Haziran restleşmeleri… Ardından 31 Mart cepheleşmeleri… Ve gelen son yumruk…

Avrupa değerlerinden bahsedip duruyoruz ya… Şimdi o değerler hayata geçsin mi ? Hatta buna, eldekine bir nokta koymakla başlayalım mı ? Bunun için de ÖZÜR ve İSTİFA müessesini bir an önce çalıştıralım mı ?

Ne dersiniz, Süleyman Soylu ?

Ne düşünürsünüz, Hulusi Akar ?