POLİSE SORDUM Belediyeyi adres gösterdi
Konu mu ?
Yok…
Öyle polisiye falan değil…
Ama bildik bir Türkiye klasiği…
Vatandaşı kaderine teslim etme örneği…
Nasıl mı ?
Eski, Antakya Kaymakamlığı noktasındayım, şimdiki Vakıflar Bölge Müdürlüğü binasının hemen önünde... Öğretmen Evi’ne doğru, karşıya geçeceğim… YEŞİL’in bana yanmasını bekliyorum ! Yandı ! Tam ben geçerken, yan tarafta bekleyenlere de yanmış AYNI yeşil ! Onlar da geçmeye başlayınca, DURDUM ! Ama onları beklerken, RENK değişti ! KIRMIZI’dayım ! Yine durdum ! Bekliyorum…
Peki, daha ne kadar beklerim ?
Buradaki vatandaş ne kadar bekler ?
Güven içinde yürümek için niye bekler ?
Peki, onu bu duruma sokanlar, neyi bekler ?
Tam da bu soruyu sordum, ışıklardan AYNI karmaşa içinde geçip karşıya vardığımda, bir polis otosunun içinde oturan iki POLİS memuruna… YEŞİL ve KIRMIZI karmaşasında karşıdan karşıya geçmeye çalışan kadın, çocuk, engelli birçok insanın yaşadığı sıkıntı adına sordum…
NE ZAMAN düzeliriz, diye !
Ne zaman DÜZELTİRİZ, diye !
BİZLİK DEĞİL, dediler...
Konu, BELEDİYE’ymiş…
Onlar da bekliyormuş, BİZ gibi !
-
Klasik Türkiye hikâyesi, dedim kendi kendime…
-
Ardından yine kendim cevapladım KENDİMİ !
Cevap mı ?
Biri ölünce !
En azından bir kaza sonrası !
Şimdi, bir kurban arıyoruz !
İşte o zaman düzeleceğiz !
*
HİKAYE ama çok da bilmediğimiz
Yeri geldiğinde ÖVÜNDÜĞÜMÜZ hani
Yazar Sunay Akın paylaşmış, ki hiç ara vermeden sonuna kadar devam etsin o hikaye…
-
Yıl 1962... Cağaloğlu'ndaki bir köşe yazarının odasına, üstü başı bakımsız, kirli sakallı biri girer. Adını söyledikten sonra, yazardan kendisine yardım etmesini ister. Köşe yazarı, karşısındakinin içler acısı durumundan büyük üzüntü duyar. Cüzdanını çıkararak, istediği kadar alması için adama uzatır. O da uygun bir miktar para alarak, iki büklüm gözden kaybolur. Birkaç ay sonra, tek sütunluk bir gazete haberi köşe yazarının gözüne çarpar. Haberde, İstanbul sokaklarında, bir çöp bidonunun yanında bulunan bir cesetten söz edilmektedir. Fotoğrafa dikkatle bakar. Bu, para istemek için kendisine gelen adamdan başkası değildir…
Emin Ersoy'dur... Mehmet Akif Ersoy'un oğlu, Emin Ersoy !..
Yıl 1985... Üsküdar Belediyesi, emekli maaşıyla geçinmeye çalışırken hastalanan, zor ve bakımsız günlerin ardından gözlerini hayata kapayan bir adamın cenazesi ‘ortada kalmasın’ diye tüm masrafları karşılar..
O unutulan insan, Tahir Ersoy'dur... Mehmet Akif Ersoy'un torunu !..
Yıl 1991.. Beyoğlu'nda bir evin kiracıları, kirayı ödeyemedikleri için sokağa atılırlar.. Onlar da, Mehmet Akif Ersoy'un kızı ve torunlarıdır !..
İşte sizlere, "İstiklal Marşı" için devletin verdiği para ödülünü almayan, ticarete alet olmasın diye de "İstiklal Marşı"nı kitabına almayan Mehmet Akif Ersoy'un Türk Milleti’ne emanet ettiği çocuklarının yaşamlarından kahredici bir kesit...
-
Düşünelim mi ?
Daha derin, daha geniş…