Parayı kazanmak değil de Harcamak kültür işidir
Demiş, bir tanesi…
Bir de hikaye paylaşmış ama…
Bugün, o hikâye ile başlayıp, KÜLTÜR denende duralım mı beraberce ?
Evet…
Önce hikâyemiz gelsin…
Ardından konuşalım…
Anlatılana göre,
-
Bir insanın ve toplumun kumaşını, kazandığı parayı NELERE harcadığından anlayabilirsiniz…
Gelişmiş ülkelere bakalım !
En varlıklı olanları BİLE bisikletle işine gider, KÜÇÜCÜK dairelerde yaşar… Dolaplarında BİR KAÇ kıyafet vardır… Son teknoloji telefonlar, lüks arabalar ilgi alanlarında bile değildir… Ama dünyada gezmedikleri, görmedikleri yer de yoktur… Evleri kitapla doludur… Sergiler, festivaller, filmler, konserler, hepsini takip ederler…
Bir de bize bakalım mı ?
Parayı bulunca NELER yapıyoruza…
Önce daha büyük bir ev, yeni eşyalar, son teknoloji telefonlar alınır…
Kadınlar, arazi tipi araçlarla kuaföre, alışverişe gider.
150 çift ayakkabısı için özel dolap yaptırır, ama evinde kütüphanesi yoktur…
Gerekirse kredi çekilip düğün yapılır, maksat NAMIMIZ YÜRÜSÜN !
Sade bir nikahla evlilik mi olur, sonra elalem ne der ?
Bizde bütün vitrin, elalem içindir…
Paramız, elalemin görseline hizmet eder…
Demem o ki…
Başkaları küçük dilini yutsun diye değil, kendimizi geliştirmek için hizmet etmeli, para… Görgüsüzlük ve şatafat, insanların cehaletten kaynaklanan eksikliğini kapatma çabasıdır, başka bir şey değil… Ne kadar sade bir yaşam tarzın varsa, o kadar gelişmişsindir…
-
Geçen gün bir arkadaş grubu içinde bu hikaye üzerinden konuşurken, çizilen çerçeve içerisine sıkıştırılan hayat söylemlerini sert bulanlar olmadı değil ! Haklısınız, bunun tam tersi de mümkün… Çok lüks yaşayan, en iyi araca binen, kalite tercihinde çıtasını hep en tepede tutan biri de çok entelektüel olabilir…
Ama asıl konu bu değil…
Konu, tüketim toplumu olma gayretimiz…
Birbirimizi, değerlerimizi, önceliklerimizi, hayatı tüketişimiz…
Bazen içinde yaşadığımız şehirleri, o şehirlerin yorgun hikâyelerini…
Birbirimizi dinlemeyi unutmamız da bu tüketimin bir parçası değil mi ?
Mesela, dünden bugüne ara ara gündeme taşıdığım bir konu var, tükettiğimiz, hatta sonuna en kocamanından bir NOKTA koyduğumuz… Bilenler bilir, hatırlayanlar da çıkacaktır aramızda… Hani, Antakya’nın balık pazarının olduğu kavşak noktasına diktiğimiz HEYKEL… 3 Semavi dinin sembollerinin olduğu… BİZi anlatan, bu kenti anlatan, iç içe geçmiş hayatlarımızı anlatan, bu toprakların dilini, kültürünü anlatan… Ama birkaç kendini bilmezin tepkisi yüzünden yerinden indirdiğimiz ve aslında NEYİZ sorgusunda hepimizin eline yeni bir kent fotoğrafı tutuşturan en yalın gerçeğimiz…
O yüzden…
Ezan, Çan, Hazzan kimliğinde durup da sermayeden yiyen bir kentin tükenmişliğindeyim bugün…
Peki, siz neresindesiniz; bu tükenmişliğin, bugünkü hikayenin, anlatılanların ?