Özledik mi En çok da eskiyi
“Bana öyle geliyor ki, çoğumuz, içimizden gelen o incecik, ama çok bilge sesi dinlemiyoruz... Her birimizin kalbinin derinliklerinde bir yer var… Ve o yer, en büyük sorunlarımızın cevabını biliyor... Yani aslında, her birimiz, kendi gerçeğimizi de kendimize olağanüstü hayatlar yaratmak için ne yapmamız gerektiğini de biliyoruz... Çoğumuz, bu doğal bilgelik kaynağıyla bağlantımızı kaybettik… Çünkü günlerimize çok fazla kuru gürültü, çok fazla dağınıklık egemen oldu... Oysa ben; sessizliğe, sükûnete ve yalnızlığa zaman ayırdığımda, gerçeğin sesinin konuşmaya başladığını öğrendim... Ayrıca ben, onun rehberliğine ne kadar güvenirsem, hayatım da o kadar zenginleşti.”
Robin Sharma’nın ‘Ermiş, Sörfçü ve Patron’ kitabından… Kendisiyle bağlantısını çok uzun zaman önce koparan bizleri anlatmış aslında… Gerçeğinden kopan, bu yüzden de ‘eskiler…’ noktasında düne dalan bizleri…
Biraz da bundan, ÖZLEDİK… demiş İbrahim Sadri,
Yurttan sesler korosunu…
Radyo tiyatrolarını…
Kalaycıyı, bozacıyı…
Münir Nurettin şarkılarını…
Bakkalımızın utana, sıkıla veresiye hatırlatmalarını…
Okul önü koz helvalarını…
Akşam oturmalarını…
Ve HAYAT'ı !
*
Güzel demiş…
Bam teline basmış…
Sahi, o kadar uzaklaştık mı hayattan ?
Özleyecek kadar koyduk mu mesafeleri ?
HAYIR mı ?
Peki o zaman eldeki ne ?
Yaşadıklarımız ne ?
Mutluluk taklidi yapmaktan ayakta duracak halimiz kalmadı… Sosyal medya beğenileriyle idare ediyoruz!
-
…demiş bir tanesi…
Belki de bundandır…
Hayata olan mesafelerimiz…
Eldekine ekli eleştirilerimiz…
En çok da…
Gerçeğe karışan sanalımız…
Geçen gün Starbucks’ta kahvemi almayı beklerken, benden önce kahvelerini almış iki kişi, ellerindeki bardakların ‘marka’ duran ön yüzünü önce kendilerine çevirdi, ardından bardağı tutan parmaklarını sıkılaştırdı, finalde de cep telefonuyla kahvesini fotoğrafladı… Bir taraftan bunu yaparken, diğer taraftan yanındaki arkadaşına, ‘atıyorum bak, sen de at’ derken, devam eden sohbetleri, sosyal medyada paylaşacakları o bir bardak kahvenin hikayesine ne yazılması gerektiği oldu !
Sahi, ne yazılabilir ki ?
Bir kahvenin hikayesi ne olur ki ?
Dünün anlatılanında 40 YILLIK HATIRI olan kahvenin bu son hikâyesini izlerken, kendimizden çok başkaları için yaşama çabamızın şahitliğinde az biraz durdum… Dürüstçe, HEPİMİZ BİRAZ BUYUZ dedim kendi kendime… Belki çok daha fazlasıyız… Ama buyuz !
Bir bardak kahvenin keyfini bile unutmuşlarız…
Elde akıllı telefonlar, sanalın gerçeğindeyiz…
‘İlk LIKE (beğeni) kimden gelir?’deyiz…
O yüzden ÖZLEMEK kaçınılmaz…
Yurttan sesler korosunu…
Radyo tiyatrolarını…
Kalaycıyı, bozacıyı…
Münir Nurettin şarkılarını…
Bakkalımızın utana, sıkıla veresiye hatırlatmalarını…
Okul önü koz helvalarını…
Akşam oturmalarını…
Ve HAYAT'ı !