OYNUYORUZ ama ne kadarını
“Türkiye ana akım medyasından HİÇBİR gazetenin ya da haber sitesinin köşe yazarını okumuyorum... Ve hiçbir şey de kaybetmediğimi düşünüyorum… SIĞ, derinliksiz yorumlarla, yalanlarla ve güncelle ZEHİRLİYORLAR bizleri… Sürekli güncel ve popüler olanın üzerinde düşünmek, yorum yapmak insanı sıǧlaştırıyor... Güncel önemli olayları bilmek, ancak güncelle yaşamamak gerekiyor…”
Sert bir eleştiri…
Ama net de bir eleştiri…
Aslına bakarsanız, ben de çok farklı düşünmüyorum… Yok, okuyorum ! Ama içine düşüp de kendimi kaybetmiyorum ! Hele ki, 16 yaşındaki Berkin Elvan’ı ve bilyelerini TEHDİT ve SİLAH ilan edenlerin, REZA ZARRAB noktasında ortaya konan tüm o karanlık İDDİALARI sorgulamadan ve soruşturmadan İFTİRA ilan edip VATAN-MİLLET edebiyatında ‘bu iddialar üzerine gidenleri’ vatan haini ve işbirlikçi diye hedef noktasına koymalarını izlerken !
Sahi, tüm bunları izlerken NEYİZ biz ?
Hani kastım şu ki, ne kadar KENDİMİZİZ ?
ANA AKIM MEDYA’nın birer profilleri miyiz ?
Yoksa okuduğunu sorgulayabilen özgür bireyleri mi ?
Hangisiyiz ?
Neyiz, kimiz ?
Ne kadar özgürüz ?
Belki de sadece oynuyoruz !
Hayatımızın en büyük oyununu…
Doğumla başlayan köleliğimizin karşılığını !
Yaşamlarımızı borçlandıranlara senet karşılığımızı !
Bir yerde okumuştum…
Şöyle der orada ;
‘…İyi oyuncular, hayatta KENDİNİ oynayan, sahnede BAŞKASINI oynayabilenlerdir... Kötü oyuncular da sahnede KENDİNİ oynayan ama hayatta BAŞKASINI oynayanlardır… Dünya bizden İÇTENLİK bekler ve bize karşılığını aynı oranda öder... Bu oyun, kazanma-kaybetme endişesi olmayan bir oyundur halbuki, ki ne kadar SAHİCİ olursak o kadar iyi…’
Biz hangisiyiz peki ?
Hayatta KENDİNİ oynayanlar mı ?
Yoksa kendini sahnede unutanlar mı?
Belki de rolleri birbirine karıştıranlar !
Ve en sonunda ne olduğunu unutanlar !
Haklısınız !
Berbat oyuncularız !
Replikleri bile kiralık olanlarız !
O yüzden ne özgürüz ne de oyuncu !
Ne olduğumuzun kararını terk edenleriz !
Birer kukla gibi oraya buraya çekiştirilenleriz !
Bir gün PERDE diyecek ya hayat, sahi biten kimin hayatı olacak ? İşte onu bile anlamayacak kadar eldekini kaybedenleriz ! O yüzden de PERDE demeyi, rahmetli Münir Özkul’a bırakalım mı ? Münir Özkul’un, Haldun Taner’in “Sersem Koca’nın Kurnaz Karısı” isimli oyununda seslendirdiği o muhteşem tiradı ile bugüne nokta koyalım…
*
“Zaten aktör dediğin nedir ki ? Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz o boş kubbede, bir hoş sada (seda) olarak kalır... Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız... Görooorum, hepiniz gardroba koşmaya hazırlanıyorsunuz... Birazdan teatro bomboş kalacak... Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar... Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır... Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir... Hiranuş’la Virjinya’nın bir diyaloğu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır... İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler... Artık kendimiz yoğuz... Seyircilerimiz de kalmadı... Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar... Gün ağırır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır... PERDE...”
*
Haklısınız !
‘PERDE’ dedik demesine de…
Hatta sahne ışıklarını da söndürdük söndürmesine de…
UMUT denen şey de bulutlara karıştı, ha yağdı ha yağacak…
Kim bilir, belki bu defa asıl rollerimizi oynar ve son selamı veririz…
İşte o zaman alkışı da hak ederiz !
Ne dersiniz ?