Öyle ya da böyle HAYAT DEVAM EDİYOR
…Gerçeğin, yürekte taşınan bir ağrı olduğunu öğrendim. Çölün içindeki ormanları, ‘dur gitme’ diyecek ağızları aramanın anlamı yok. Hayat dediğimiz, tepeden tırnağa bir ‘ağrıdan’ ibaret. Korkunç şeyler yaşıyoruz, bizi ezen, un ufak eden şeyler. Fakat nasıl oluyor da, bütün bunlar fazladan bir damla merhamet yaratmıyor dünyada? Nasıl oluyor da, biri çıkıp cehennemin kapısından dönmüyor? Neden herkes kendinden öncekinin suçunu üstlenip kaldığı yerden devam ediyor can yakmaya? Dağ, taş, bütün dünya değdiği yeri yakıp kül eden hikayelerimizle dolu. Toprağa sızıyor bunlar, bu koskoca dünya yarattığımız acıyla kavruluyor…
‘Neden’, diye sormuş Ayşegül Çelik, “ Kağıt Gemiler ” adlı öyküsünde… ‘Neden’ !... Sahi, NEDEN ! Biz de soralım… Hatta avazımız çıktığı kadar, bağırarak soralım… NEDEN ? Hayat denen şey NEDEN bu kadar çok acıyla dolu ? Dolu olmasına dolu da, NİYE merhametsiz ? Niye bu kadar kayıtsız !
Yok…
O değil, biziz…
Kayıtsız olan biziz…
Niye mi ? Büyük bir medya ve algı manipülasyonu altında, değerler skalası iyice küçülmüş, giderek yok olmuş, kimliksizliğin had safhada yaşandığı bir noktada iyice büzülmüş bir haldeyiz… Bundan ! Dendiği gibi hani… En ilkel ihtiyaçları -barınma, beslenme, giyinme- dışında insani bir faaliyeti olmayan bir haldeyiz… Ne olanı, ne biteni umursuyoruz… Bakıyoruz ! Ama görmüyoruz ! Ne acıyı, ne acı içinde savrulanları… Çünkü biz de savruluyoruz…
Savrulanlar mı?
A.Hicri İzgören söylesin mi onlara dair ?
Hayatın öyle ya da böyle devam ettiğine dair söylesin…
Birbirimizden habersiz hallerimizin yalnızlığını söylesin ve desin ki;
Biri, takvimin ilk yaprağını koparıyor.
Biri, ‘hoş geldin yeni yıl’ diyor.
Biri, bir sigara yakıyor, çayını yudumluyor.
Biri, sınır ötesinde,
Biri, sınır berisinde, sinir harbinde.
Biri, bombalıyor.
Biri, savaş diyor başka bir şey demiyor.
Biri, barış diyor, sesine ses arıyor.
Biri, denemiş ve yanılmış.
Biri, yalan söylüyor.
Biri, zembereği kırık bir saat gibi.
Biri, bir sevda şarkısı gibi direniyor.
Biri, çok üşüyor.
Biri, fazla terliyor.
Biri, mengenede can.
Biri, işkencede dişlerini sıkıyor.
Biri, açlık grevinde yatıyor.
Biri, zindan duvarına bir çizgi daha çekiyor.
Biri, çok kırgın, öfkelenmiş, dertli.
Biri, çiçekleri suluyor, kuşlara yem veriyor.
Biri, yeni yılda sana bir armağan vermek istiyor.
Biri, zaten senin bir armağan olduğunu düşünüyor.
Biri, uçmak istiyor, konmak istiyor.
Biri, kanat istiyor.
Biri, bir yangının korlarını söndürmeye çalışıyor.
Biri, çığlığına yanıt bekliyor.
Biri, ateşe ve rüzgara dair olmak istiyor.
Biri, hiç yürünmemiş yol oluyor.
Biri, iş arıyor, ekmek derdinde.
Biri, taksit ödüyor.
Biri, film izliyor, kazak örüyor.
Biri, zile basıyor.
Biri, kapıyı açıyor, gülümsüyor.
Biri, treni kaçırıyor, çok dalgın.
Biri, birini anıyor.
Biri, kanamalı bir hasta, kötüye gidiyor.
Biri, seni seviyor, çok seviyor.
Biri, şükrediyor.
Biri, küfrediyor.
Biri, gidiyor ve dönmüyor.
Biri, ağlıyor, ağıt yakıyor.
Biri, sevdanın deli ırmağı.
Biri, yağmur sesi ve şarap.
Biri, düş ufkunun ötelerinde.
Biri, hesap soruyor, yanıt arıyor.
Biri, uzun bir cümleye başlıyor.
Biri, birine sımsıkı sarılıyor.
Biri, öpüldükçe güzelleşiyor.
Biri, şarkı dinliyor, şiir okuyor.
Biri, ‘öteki’ne bozuluyor.
Biri, gazete okuyor.
Biri, hayatı sorguluyor.
Biri, aç-eli boş-boynu bükük.
Biri, kimliksiz.
Biri, görmeyen göz, duymayan kulak.
Biri, söylemeyen dil.
Biri, dardadır şimdi.
Biri, yorgun bedeninde bir yangın.
Biri, kapılarını zorluyor umudun.
Biri, kendi dar anlamını aşan bir yoğunluk içinde.
Biri, hani şu ayrılık diye bilinen yara.
Biri, ölüyor ‘Hoşçakal hayat’ diyor
Biri, doğuyor, dünyaya ‘merhaba’ diyor.
Biri, ‘bu ne biçim yazı’ diyor.
Biri, size yeni yılda güzellikler diliyor.
Ve…
Hayat devam ediyor…
ÖYLE YA DA BÖYLE…