O ne der BU ne der Peki ya HERKES ne der
Durup düşününce, garip ama, bu tam da BİZİM hikayemiz… Başlayan, ama hiç bitmeyen… Noktasız, hep virgülle ilerleyen… Haklısınız, insan düşünmeden edemiyor… Sahi, içinden çıkamadığımız bu hikayeye bizleri bu kadar BAĞLAYAN nedir ? Bu ölümcül sadakatimizin derinliğini belirleyen nedir ?
Sabahattin Ali’nin dediği gibi…
Herkes ne diyecek…
Herkesten ne gördüm ki ?
Bu HERKES dedikleri şey,
beni üzmekten,
hayatımı manasız hale sokmaktan
başka ne yaptı ?
Haksız mı ?
Bence fazlasıyla HAKLI !
Sadece o mu ?
“Bu toplum var ya bu toplum… Yani bu düzen… ÖMÜR TÖRPÜSÜ diye bir söz vardır ya… Ömür değil, mutluluk törpüsü!” diyen Rıfat Ilgaz’a ne dersiniz ?
Peki ya, “Gez ve kimseye söyleme… Gerçek bir aşk hikâyesi yaşa, kimseye söyleme… Mutlu ol, kimseye söyleme… İnsanlar güzel şeyleri mahveder…” diyen Meksikalı Frida Kahlo !
Çok mu abarttık ?
Durum bu değil mi sizce de ?
Yaşadıklarımızın karesi bundan ibaret değil mi ?
O ne der, BU ne der, peki ya HERKES ne der… deyip durmamız NİYE o zaman ? Hayatlarımızı ipotek altına alan BAŞKALARI adına yaşam tüketmemiz NİYE o zaman ? Düşüncelerimizden KORKAR hale gelmemize sebep olan tüm o kontrol sahiplerini bu kadar GÜÇLÜ yapma çabamız NİYE o zaman ?
İliklenen ceketlerimiz değil aslında…
İradelerimiz, özgürlüğümüz, fikirlerimiz…
Belki de denilen doğrudur !
İnsan;
Tüm köprüleri yıktığında,
uçmayı da öğreniyor…
Tamam…
Yine haklısınız !
Bu da geçer, diyeceksiniz…
Ama öyle kolayca geçmiyor ki…
Oğuz Atay’un dediği gibi tüm o geçişler…
Demiş ya ;
“Geçer elbet efendim. Bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer; ama mutlaka geçer…”
Evet…
Bugün de çok konuştuk… Ama bizimkisi konuşmaktan ziyade, dertleşmek… Ara ara bu kelimeleri okuyan sizle karşılıklı oturup, sohbet etmek… Hayata dair, kavgalarımıza dair, ama en çok da hayattan kaçışlarımıza dair ! Sanırım onlar, bize dair ‘en çok’ olanlar ! Niye bu kadar çoklar, hiç düşündünüz mü ? Hayata dair olanlardan bu kadar kaçma çabamız niye bu kadar yoğun, hiç sorguladınız mı ?
Belki de DURMA zamanı !
Durup, bir adım atma zamanı !
Üzerine üzerine GİTME zamanı !
“Sen de ne çok konuşuyorsun” diyeniniz vardır şimdi !
Erdem Bayazıt’ın dediği gibiyiz aslında…
“Hayatı yorumlamak değil yaptığımız…
Sürekli bir hüzün yağmurunda ıslanmak belki…”
O hüzün, hepimizin…
Konuştukça geçecek cinsten…
Kelimelerimizin kalabalığı da bu yüzden…
Gözaltındaki bedenlerin tutuklu ruhlarına iyi bakın…