Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 177 defa okundu.

Nefretlerimiz Kendi Üretimimiz

Birbirimizi sevmek için NEDENLER üretmemiz gerekirken, SEVMEMEK için her yolu deniyoruz… Hatta çıkmaz yollarda tüneller açıp, yeni öfke dehlizlerinde kaybolma pahasına ilerliyoruz…  Zeminin ne kadar çamur, ne kadar balçık olduğuna aldırmıyoruz… Üstümüz başımız o çamur ve balçığa batarken, ne kadar kirlendiğimizi umursamıyoruz…

Sahi, kaybettiğimiz kendimiz mi, hani aradığımız o şey ?

Yoksa yeni kimliklerimiz mi, hani içinde sıkışıp kaldığımız ?

Hangisi ?

Yazan güzel yazmış…

“Kendimizi yaratmak adına öncelikle terk etmeliyiz kendimizi, kaybetmeliyiz benliğimizi, çöpe atmalıyız kavramlarımızı, değerlerimizi. Budur yeni duyumsanmış hayatın çözümü. Aksi halde YARATILMIŞ oluruz. Kendimizin öznesiyken, NESNESİ haline geliriz. Sevgimiz de bizim olmalı, nefretimiz de…”

Peki, öyle mi ?

Sahi…

Hayatın ne kadarı bize ait, hiç hesapladınız mı ?

Peki ya sevgileri alt eden nefretin kaçta kaçı bizim ?

Fark etmiyoruz bile ama…

Hayatlarımızı, kum tanecikleri gibi döküyoruz parmaklarımızın arasından… Tek tek düşerken her biri; gün gün, hafta hafta, yıl yıl azalıyoruz… Yetmiyor, birbirimizi de azaltıyoruz…

İonescu,  Yalnız Adam’da ne güzel söylemiş oysaki…

Şu kirli kurşun rengi, şu donuk aydınlık yerine

Göz kamaştıran bir ışık da olabilirdi.

Sevgi de olabilir miydi?

Olabilirdi.

Ne çok kaçırılmış fırsat!

Ama içimde sevgi vardı.

Ruhumun mağaralarında, kodeslerinde,

Kuyulu zindanlarında…

Kilitli…

Kapılar kapalıydı

ve anahtar bende değildi…

Tüm bunlar, tüm bu anlatılanlar, bugüne dair… Unuttuklarımıza dair… Unutturulanlara dair… Günümüzün toplumsal gerçekliğinde hemen hemen hiçbir karşılığı kalmayan Adalet, Barış, Sevgi, Ahlak, Tanrı, Vicdan, İyilik, Etik, Kötülük gibi kavramlara dair…  İçlerini boşalttıklarımıza dair…

İçleri boşaltılanları SİYASETEN dolduranlar tarafından öfke ile yoğrulan her birimiz için zamanı geldi aslında…  TOPLUMSAL GERÇEKLİK diye sunulanı kendi gerçeğimizle değiştirmenin ve bizler gibi kendini kaybetme noktasına gelmiş tüm bu kavramları yeniden yaratmanın zamanı geldi…

Zor mu ?

Olmamalı !

Aynı doğa gibi…

Kedini yenileyen her şey gibi…

Aslında tam da Yazar’ın dediği gibi…

Tomurcuklar parçalanır, ağaçlara taç olan çiçekler açar. Yılan, kendini doğurur gibi derisini soyar. Kelebek kozasını deler ve envai çeşit renklerdeki taze kanatlarıyla özgürlüğe uçar. Dağların bulutlarla ufuklandığı bir kayanın arasında sancılı, titrek bir oğlak doğar. Yeniye karşı doğanın dili bile sancılıdır, vahşidir. Organik bir savaşımdır. İşlevsizliği ve köhnemişliği reddeder.

O yüzden… ‘HAYIR’ noktasında duranları korkutup tehdit edenlere karşı, içi boşaltılmış ve boşaltılmaya da devam edilen kavramları kendi gerçeğinizle doldurmaya hazır olun…  Dayatılmak istenen işlevsizliği ve köhnemişliği reddedin… Ama bunu yaparken de, EVET’in özgürlüğünü ve o özgürlüğün kalabalığında duranları koruyun… Öfkenin hasadında olanların kendi üretimi olan NEFRETE sevginizle cevap verin…

Tekrar BİZ olmanın da, tekrar KAZANMANIN da tek yolu bu !