NE yiz NE oluyoruz
Yenilmişsem,
Elim kolum bağlı…
Boynumda yağlı ip…
Gelip dayanmışsam,
Darağacına…
Dudaklarımda yarın…
Gözlerim yarınlarda…
Unutmak mı gerek seni?
Kapılar kapalı,
Tutulmuşsa gece…
kapkara yollar…
Sıcacık bir sevgi…
sunmayacak mıyım
insanlara?
Bakmayacak mıyım yarınlara?
Seslenmeyecek miyim
insanlara?
Her şeye rağmen, UMUT demiş DENİZ GEZMİŞ… Yaşananlara rağmen… Yaşadıklarına rağmen… Biz de desek mi ? Dünden bugüne, sorunları diz boyu değil, boyu aşan dereceye gelmiş bir ülkede nefes alıp verişimize rağmen… Cumhuriyet’e, laikliğe, aydınlanmaya düşman haline getirilmiş milyonlara rağmen… Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni vatansever ( ! ) hislerle yakmaya kalkıştığını söyleyenlere rağmen… Yükselen alevlere, kendi vatansever (!) kelimeleriyle tetikçilik yaptırtan YANDAŞ basının geldiği hale rağmen… Her bir okulu İMAM-HATİP yaparak DİNDAR nesil yaratacağını düşünen şekilci algımıza rağmen… KUL HAKKI denen şeyi dibine kadar unutmuşluğumuza rağmen…
Aslında neye benziyoruz, biliyor musunuz ?
NE oluyoruz ya da NEYE dönüşüyoruz ?
Basit…
Dendiği gibi hani…
Yerlilik adı altında evrensel değerlere DÜŞMANLIĞI yüceltiyoruz… Cehalete, kabalığa, hoyratlığa, yıkıcılığa, nobranlığa ÖVGÜYÜ tabana yayıyoruz… AYDIN insana duyulan NEFRETİ besliyoruz… Sığ bir milliyetçilik ve “Vatan-Millet-Sakarya” hamaseti güdüyoruz… Lidere BİAT yeteneklerimizi biliyoruz… Otoriteye TAPMA ve hatta onunla özdeşleşmede ise sınır tanımıyoruz…
Aslında bugün çokça tartışılan Abdülhamit Han dönemi gibi…
İstibdat rejimi, sansür, hafiye sistemi, jurnalcilik hani…
Peki, yükselen değerler bu ise, alçalanlar ne ?
Bugün, bana kalırsa tabi, en fazla fark edilen şey de o…
Sizi bilmem ama, bir “YENİDEN DOĞUŞ” hikayesi yaratmaya çalışıyoruz, ama usulca… Derinden… Algı ötesinden… Bilinç altından… Eldeki yoksulluğu ve ezilmişliğin fakirliğini de bir güzel kullanarak… Bunu yaparken de, geçmişin görkemli, şatafatlı, zafer dolu günlerine dönüş vaat ediyoruz… OSMANLI kelimesini ve BİR ZAMANLAR ifadesini ise yeni hikâyemizin ana başlıkları haline getiriyoruz…
Sizce NE, bilmiyorum ama…
Garip bir toplumsal mühendislik projesi, yaşadığımız…
Tüm ülke inşaat halinde, ama işçiler gece çalışıyor…
Ne inşa edildiğini bilmiyoruz, hikâye dışında…
Hani bize anlatılan o OSMANLI dışında…
‘Bir Zamanlar’ diye başlayanın dışında…
16 Nisan, biraz da böyle bir yolculuk…
Türk Milliyetçiliğinin sınavı haline gelmiş bir yolculuk… Türkiye İslamcılığının ne şekil alacağına dair bir yolculuk… BİAT yeteneklerimizin ne derece bir teslimiyete varacağının işareti olacak bir yolculuk…
Yorucu bir yolculuk…
Ve şimdi, kalem elinizde…
Siz yazın bu yolculuğun sonunu…
Ne yaşamak istediğinizi, umudunuzu…
Bizlere ne yaşatmak istediğinizi, umudumuzu…
Ardından da Deniz Gezmiş’in umudu ile noktalayalım o günü, o yolculuğun sonunu ve HERŞEYE RAĞMEN diyelim, HERŞEYE RAĞMEN ‘biz’ olmayı becerdik diyelim, diyebilelim…
Gelin bu sınavı beraberce verelim…
HAYIRLI’SI da olsun diyelim ama…
Olmaz mı ?