Ne sorguladık Ne de sorduk
Türkiye, her sene 24 Nisan’da, 1915’te yaşananların nasıl adlandırılması gerektiği konusunda ciddi bir iç çatışma yaşar… Bu seneki tartışma, 1915’te yaşananları SOYKIRIM olarak adlandıran bazı ülke parlamentoları nedeniyle oldukça gergin (!) geçti, ki Ankara, yaşananları BÜYÜK FELAKET olarak isimlendirenlere bile karşı olduğunu defalarca dile getirdi…
Peki, 24’un bu geleneği daha ne kadar sürer ?
Bizler, 24 noktasında ne zaman konuşmaya başlarız ?
Soruyorum…
Çünkü Hatay bazında bile konuyu ele aldığımızda, üniversitelerin konferans salonları, yaşanan TEHCİR noktasında Anadolu’dan, kendi topraklarından açık açık KOVULAN Ermeni vatandaşları çokça ele almaz, hatta onlardan hiç söz etmez, ama ÇETECİLER der, KATLİAMLAR diye devam eder…
Tamam da…
Peki ya konunun TRAJİK kısmı…
TEHCİR’e ekli insan hikâyeleri…
Yitip gidenler, hatta yok olanlar…
Bugün o acıları omuzlayanlar…
Diaspora denen kalabalıklar…
Anadolu’nun torunları…
Göçten geri kalanları…
Bu kısmı hiç konuştuk mu ?
Üniversiteler özelinde, konuyu hiç bu haliyle ele aldık mı ?
Peki ya, her sene Meryem Ana Yortusu sırasında, Türkiye’nin -TEK- değil -SON- Ermeni köyünde neden 7 KAZAN yemek HRİSE pişirildiğini hiç sorguladık mı ? Neden TEK değil de 7 KAZAN diye sorduk mu ? O 7 rakamının içeriğinde ne var, merak ettik mi ? Bir bilene sorduk mu ? Sorduğumuzu kalbimize ekledik mi ? Yaşanan acıların tek taraflı olmadığını fark edip, konuyu KİMLİKLEŞTİRENLERDEN uzaklaşabildik mi ?
Yok…
Ne sorguladık…
Ne sorduk…
Ne de KİMLİKLEŞTİRME çabasından uzak kalabildik…
Hep merak etmişimdir…
MKÜ’den İSTE’ye, ki özellikle de buna dair konu başlıklarını sık sık toplantı salonlarına taşıyan MKÜ’de, daha kucaklayıcı bir Anadolu hikayesi yazmaya başlayabileceğimiz içerikler yaratılamaz mı ? Yaşananların, yitip gidenlerin, bu toprakların eksik kalan parçalarının dile geldiği paylaşımlar yapılamaz mı ?
Zor mu ?
Olmamalı…
Hele ki…
“Tek bir Ermeni vatandaşımızın dahi ötekileştirilmesine, dışlanmasına meydan verenler bizi karşılarında bulacaklardır” diyen Erdoğan’ın, Türkiye Ermenileri Patrik Genel Vekili Aram Ateşyan’a gönderdiği mektubun içeriğini bilirken…
Erdoğan’ın, yaşanan tehciri OLMASI GEREKEN noktada tutmaya devam ettiği bir Türkiye gerçeğinde DÜN ile barışmak kolay değil, diyenler de HAKSIZ değil… Hele ki Erdoğan’ın, farklı platformlarda bu konudaki sert söylemlerini paylaşmaya devam ettiğini izlerken…
Ama…
Başlamak gerek…
Bir yerden illa ki başlamak gerek…
Konuşmaya, tartışmaya, içimizde birikenleri dökmeye, birbirimizin üzerine attığımız düğümleri çözmeye başlamak gerek… Yaşanan acının tek taraflı olmadığının gerçeğinde durup, BİZ olabilmeyi başarmamız gerek… “Öksüz bir boşluk kaldı avuçlarımda… İçimde, ömrümün yaralı yılları…” diyen şaire inat, cesur olmak gerek…
Zor mu ?
Olmamalı…