NE OLDU BİZE
Geçen bir yazı okudum…
Bu soru üzerinden ilerlemiş…
Ardından da ne olduğunu anlatmış…
Okudukça uzaklara daldım, desem…
Siz de okuyun istiyorum, ki belki zaten okudunuz, hatta paylaştınız ama…
Daha çok okuyalım bence, okudukça da soralım…
Sahi, NE OLDU BİZE ?
-
İnek Şaban mesela… Neydi acaba mezhebi ? Peki ya Alevi miydi Belgin Doruk, Sünni miydi Ayhan Işık? Kürt kökenli miydi, yoksa Çerkez miydi Sadri Alışık?
Şakayla karışık sormuyorum bunları…
Kaçımız biliyordu veya hiç merak eden olur muydu, Sami Hazinses'in Ermeni olduğunu? Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, dört yapraklı yonca… İster türbanlı ol, ister çarşaflı, saçlarını örtmedikleri için sevmeyen var mıydı onları? Ömercik'e kahrolmayan Musevi, Ayşecik'e gözyaşı dökmeyen Rum var mıydı? Hulusi Kentmen gibi dedesi olmasını kim istemezdi ki… Peki, hiç kimse düşündü mü bugüne kadar, Hulusi Kentmen'in umreye gidip gitmediğini?
Bizans'ı haşat eden Cüneyt Arkın, yabancı düşmanı mıydı? Hem Karaoğlan, hem Tarkan, yani Kartal Tibet neciydi? Kaptan Ediz Hun, Subay İzzet Günay, Savcı Fikret Hakan, Polis Ekrem Bora, Şafak Bekçisi Pilot Göksel Arsoy, Jön Türkler'imiz… Osmanlı aleyhtarı mıydı? Mirasını komple Mehmetçik Vakfı'na bırakan Zeki Müren, darbeci miydi? Milli duygularımızı doruğa çıkaran efsane film, “Bir Millet Uyanıyor”un Görüntü Yönetmeni Kriton İlyadis, hangi milletin uyanışını anlattı o filmde, Japon milletinin mi? Emel Sayın'la Tarık Akan'ın şarkılar söyleyerek el ele dolaşmasına sevinmeyen… Bıraktık mezhebi kökeni filan, Adile Naşit'i Münir Özkul'u sevmeyen insan, insan mıdır?
Siyah/Beyaz ama, rengarenk değil miydik?
Gençler, sorun büyüklerinize… Şu veya bu ayrımı var mıydı mahallede? Elbette farklı farklıydık ama, hepimiz değil miydik? Birlikte üzülür birlikte sevinir, birlikte güler birlikte ağlamaz mıydık? Lefter'e milli takım kaptanlığını mesela, Niko'ya ay yıldızlı formayı, Lozan Antlaşması gereğince mi vermiştik?
Var mı o günleri özlemle iç çekerek anmayan ?
-
Sahi, var mı anmayan…
Şöyle derinden bir iç çekmeyen…
Öyle bir hale geldik ki, birbirimizi kaybettik… Birbirimizi; kimliğimizde, mezhebimizde, dinimizde, dilimizde, etniğimizde, rengimizde kaybettik… Ama en çok da adalet kısmında !
O zaman son hikâye gelsin…
-
Kanada da yaşlı bir adam, ekmek çalmaktan tutuklanıp mahkemeye çıkartılmış. Yaşlı adam, suçunu kabul edip itiraf etmiş ve yaptığı hatayı da şöyle açıklamış:
“Çok acıkmıştım, neredeyse açlıktan ölecektim…”
Yaşlı adamın hikâyesini dinleyen yargıç, kararını vermiş:
“Hırsızlık yaptığını kabul ediyorsun ve ben, senin on dolar tazminat ödemene hükmediyorum! Bu parayı ödeyemeyeceğini bildiğim için, senin yerine ben ödeyeceğim.”
Duruşma salonundaki herkes susmuş. Yargıç, cebinden on dolar çıkarmış ve yaşlı adamın tazminatı olarak hazineye götürülmesini istemiş. Ardından ayağa kalkmış ve salondakilere hitaben şunları söylemiş:
“Hepiniz suçlusunuz ve her biriniz on dolar ceza ödemelisiniz. Zira sizler öyle bir şehirde yaşıyorsunuz ki, yaşlı bir adam açlıktan hırsızlık yapmak zorunda kalıyor.”
-
Evet…
Bugün iki hikâye okuduk, ama bitmedi…
Şimdi zor olan kısmı gelsin ve…
Düşünün !