Nasıl bir Cumhurbaşkanı İ.S.T.İ.Y.O.R.U.M
Kimlikte değilim !
Hiç değilim !
Türk de olabilir, Kürt de…
Ermeni de olabilir, Süryani de…
Zaza da olabilir, Rum ya da Çerkez de…
Müslüman da olabilir, Hristiyan ya da Yahudi de…
Sünni ve Alevi de olabilir, hatta teist ya da ateist de…
Ama…
Dini politize etmesin…
İllaki de demokrat olsun…
BEN’de değil, BİZ’de dursun…
Özgürlüklerin savunucusu olsun…
Renklerin kavgasında ‘gökkuşağı’ desin…
Sağ’ın Sol’un davasında değil, ‘her yön’ olsun…
Anadolu’daki ‘ev sahibi’-‘kiracı’ kavgasına nokta koysun…
Dindar ya da değil ama,
Kul hakkını korusun, kollasın…
Emeğin hakkını emekçiye teslim etsin…
Ülkenin yoksulluğunda, zenginlik derdinde olmasın…
Kola ne milyonluk saatler, ne de milyonluk çantalar taksın…
Kendi vatandaşı, tek göz ocağında tek bir tencerede yemek kaynatmaya çalışırken, HALK Meclisi kimliğinden uzaklaşmışların yüzlerce çeşit yemek kalabalığını, aynı meclisin bir lokantasında keyif haline getirmesin… Hatta bunu dile getirirken de utansın, sıkılsın…
Hz. Peygamberin 'bir lokma, bir hırka' hikâyesinin sloganları arasında yürürken, kendi yarattığı milyonların iktidarında KUL ve EMEKÇİ hakkını yemenin tokluğunda geğirmesin…
Anaların acısını yarıştırmasın…
Kimini Diyarbakır’da omuzlarken, kimini Cumartesi’de unutmasın…
Acı ACIDIR desin…
Hissetsin…
İnsanları, KENDİ olmaktan dolayı korkutmasın…
KENDİ kelimeleriyle konuşmaktan uzaklaştırmasın…
Aklını ve vicdanını kiraya vermiş fanatiklere ise geçit vermesin…
Kadını,
…ne taktığı türbanıyla !
…ne giydiği eteğin boyuyla !
…ne kahkahası ya da makyajıyla !
değerlendirmesin !
Kadına,
…POZİTİF AYRIMCILIK adı altındaki yeni ERKEK PROJESİ ile değil, EŞİTLİK yol haritasıyla yaklaşsın !
Yoksulluğu, yönetilebilir bir FIRSAT olarak değil, mücadele edilmesi gereken bir DÜŞMAN olarak görsün…
Umut versin…
Cesaret versin…
SEN YOKSAN BİR EKSİĞİZ diyebilsin…
‘Mustafa Kemal’ deyip de ‘ATATÜRK’ kısmında duraksamasın…
İnsanların yaralarına sarılırken, BENDEN-SENDEN kavgası yapmasın, yaptırmasın…
İnsan olsun…
Müsveddesi olmasın…
Anlayacağınız;
Aylin Balboa’nın “Ateş Sönene Kadar”da dediği gibiyiz…
-
Sözler, insanın boğazında kalınca, yutkunmaya çalışıyorsun ! Yutkun, yutkun, yutkun... Midede de ağrı başladıysa, bil ki orada çalkalanıyorlar... Tamam, hazmet, sindir... Sonra ? Sonraki yol, öyle değil... Yerçekimi tanımıyor sözler… Uçan balonlara dönüşüp, yeniden kafana doğru süzülüyorlar…
Aklının içinde uçan balonlar,
Durdukça şişiyorlar,
Şiştikçe ağrı…
Bir patlasalar !
-
O yüzden bugün; birikenlerdeyiz, kendimizdeyiz, görmek istediğimizde !