Mutluyduk demiş Şair
“Ara ara sosyal medya hesabımı açıyorum… Garip mi, bilmiyorum ama ! O an gülümsüyorum ! Aldığım ‘beğeniler’ , ‘kalpler’, bir de üstüne ‘paylaşımlar’, sanki büyük bir ödül kazanmışım gibi iyi hissettiriyor bana… Ardından hesabımı kapatıp, gerçeğime dönüyorum… Yüzümdeki gülümseme gidiyor ! Tüm o aldığım beğeniler de… Topladığım kalpler de… Bana dair paylaşımlara katılanlar da… Sanırım ! Yok, sanmıyorum, eminim ! Gerçek, beni mutlu etmiyor ! Tüm kaçışlarım da ondan… O yüzden, tek tuşla KAHKAHA attığım, tek tuşla balonlar uçurup TEBRİK yolladığım anlarıma geri döndüm… Fark ettim ki, yine gülümsüyorum… Ne kadar gerçek bilmiyorum ama… Gülümsüyorum!”
Geçen gün bana gelen bir mesajın notları arasında buldum bunu…
Ardından, Seçil Oğuz’un dizelerinde durdum, “MUTLUYDUK” diyen…
Tüm o kaçışları resimleyen kelimeleri okurken de, anladım…
Şimdi, beraber okuyalım istiyorum…
Beraber anlayalım…
Gülümseriz belki !
-
Evveldi…
Hikâyemiz güzeldi…
Sokakları doldururduk akşam ezanlarına kadar.
Sokaklar temiz, sokaklar şendi.
Kirlenen sadece elbiselerimizdi.
Üç harfli marketler yoktu.
Kalemi kırtasiyeden,
meyveleri pazardan,
oyuncakları oyuncakçıdan alırdık.
Paramız olmadığında, gazozları veresiye aldığımız bakkal amcalarımız vardı.
Herkesi bilirlerdi.
Hem yağ, şeker, un satar hem dert dinlerlerdi.
Nöbetçi eczane de oluverirlerdi.
Mekanik değil, manyetik değil, temassız değil her şey çok içtendi.
Mahallenin kanları deli akan, arabalarına gözü gibi bakan, üstüne bir de arabasına isim takan abilerimiz vardı.
Kolay çekilen, zor ödenen araba kredileri de olmayınca, daha bir kıymetliydi yerli bir şahin.
Araba değil de, sanki aileden biriydi.
İlk aşkların heyecanını ilk o bilirdi.
İlk ayrılıkların acısına ilk o ortak olurdu.
Mesela Müslüm Baba, “hasret rüzgarları çok erken esti” derdi.
Çizgi romanlar, kovboy filmleri, pazar temizlikleri, kapı önü sohbetleri, doldurma kasetleri, pencere önü teyzeleri ile her şey daha bir gerçekti.
Evveldi.
Hikâyemiz güzeldi.
Bir dizi vardı, hiç bitmeyecek sanırdık.
Jack’in sesi evlerden eksilmezdi.
Dizi bitti.
Adı kaldı.
İşte bu çağın adı da Yalan Rüzgarı…
-
Haklısınız…
Dünden bugüne, değişmişiz…
Dünden bugüne, çok uzaklaşmışız…
Hem birbirimizden, hem hayatın kendisinden…
Peki, gülümsedik mi az biraz ?
Gülümsedik, ama bitti !
Yine de yazarın dediği gibi, o dün… “Sen, şimdi çok uzaklarda çalan hüzünlü bir melodi gibisin… Ne elim uzanıyor sesini kısmaya, ne de duymamazlıktan gelebiliyorum…”