Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 432 defa okundu.

Mutluluk ne ki Sahi ne kadarı yeter ki

Neyzen Tevfik, iki gözü de görmeyen bir tanıdığına rastlar.

Tanıdığı sorar:

-“Memleketin durumunu nasıl görüyorsun, Tevfikciğim?"

Neyzen Tevfik, tam "Karanlık” diyecekken, vazgeçer…

Sizin gördüğünüz gibi" diye cevap verir...”

 Buradan başlayalım mı ? Hayata dair gördüklerimizden başlayalım… Ama Neyzen Tevfik’in yaptığı gibi olsun o başlangıç… Kırıp dökmeden olsun, yaralamadan olsun, özenerek olsun…

 O zaman damardan girelim mi ?

 Memleketin durumu ortada da, biz nasılız, ona bir bakalım… !

 Sahi…

 Hiç düşündünüz mü ‘NE KADAR MUTLUYUM’ diye ? Ama gerçekten de sordunuz mu bunu kendinize ? Peki, cevaptan kaçtınız mı ? Yoksa dürüstçe sahiplendiniz mi ?

 Olanı…

Kalanı…

Kalabileni…

 Belki de hiç olmayanı…

Ama varmış gibi yapılanı…

 Ne kadar da değişken ama, değil mi ?

Hani şu MUTLULUK denen şey…

 Tamam, herkese göre değişiyordur değişmesine de… Ne kadarını kaybettik, biliyor muyuz ? Özünden ne kadar uzaklaştık, fark ediyor muyuz ? Aslında en kolayıydı belki de… Gülümsemek en kolayıydı… Gülümsetmek… Yorgun bir umudu omuzlamak… Öldürmek değil, ama yaşatmak… Olana bitene sağır, dilsiz ve kör kalmamak… Hayat akıp gidiyorken ‘BURADAYIM’ diyerek ayağa kalkmak… Demekle de kalmamak, KONUŞMAK ! Özgürce, yüreğinden geçenleri paylaşmak… Kendin olmak… Gerçeği söylemek… Yalanı itmek… Ceket değil, vicdan iliklemek… El değil, kalp öpmek… Fark etmek… Yaşamı… Her gün daha da azalanı…

 Haklısınız, belki de çok KOLAYDI…

Ama biz daha kolayını yaptık…

Kolayını yapıp, kaybettik…

 Bugün mü ?

 Mutlu olmaya çalışmanın çaresizliğinde debelenen bizleri bir kenara bırakıp, 3 kişiye dönüp yakından bir  bakalım istiyorum… Geçen gün yürürken, yanı başından geçip gidemediğim, durup da izlediğim 3 yaşamı konuşalım istiyorum… Yaşlı bir kadın ve 4-5 yaşlarında iki çocuktan bahsedelim istiyorum… Ama bahsetmeye başlamadan, kısa bir not düşeyim o çocuklar adına… Kısa bir not iliştireyim o çocuk hayatlara…  Okuyup da geçemediğim kısa bir not… Ardından geçelim ‘KİM MUTLU’ kısmına…

 Demiş ki bir bilen… >>> Çocuklarımıza ‘Ali ata bak’ yerine; Ahmed Arif'in Anadolu'sunu, Nazım'ın Hasret'ini, Sabahattin Ali'nin Leylim Ley'ini, Grup Yorum'un Sıyrılıp Gelen'ini, Hrant Dink'in yüreğindeki insan sevgisini, Kazım'ın Asi'ligini öğretebilirsek… İşte o zaman bizim olur yarınlar…

 Güzel demiş… Derken de, aslında bizi birbirimizden koparıp kimliksizleştirenleri resmetmiş… Belki de NİYE BU KADAR MUTSUZUZ, ona işaret etmiş… Ki o 3 kişi o yüzden önemli…

 Haklısınız, onlarla başlayıp bitirelim bugünü…

 Evet…

 Bir çöp konteynırının başında gördüm 3’ünü… Çöpü, elindeki uzun bir telle karıştıran annelerinin hayata tutunma çabasının etrafından koşuşturup duran 2 çocuğu, ardından bizi, hepimizi… Bunca şeyin YOK’luğunda VAR etmeyi başarabildikleri MUTLULUĞU… En çok da umudu…  Bizlerin onca VAR içinde bulamadığını…

 Biliyor musunuz ?

 Aslında onlar hepimizden çok BURADAYIM deyip ayağa kalkıyor… Umutsuzluğa mahkum gibi görünen bir yaşamı çöplerin içinde yeşertmeye çalışırken, bir çoğumuzun sahip olamadığı en büyük DİRENİŞİ sergiliyor… Ve bunca şeye sahipken bile MUTSUZ olmayı başarabilen bizlere HAYATA TUTUNMAYI öğretiyor…  

 Belki de…

 Mutluluğu yeniden tarifliyor…

Her şeye rağmen, DİRENİN diyor…

Mutluluk kolay değil, SAVAŞIN diyor…