MARKA mıyız Peki ya MARKA değerimiz
MARKA kelimesinin hemen her turizm cümlesinde dile getirildiği, ama tam olarak NE olduğu konusunda üzerinde kimsenin anlaşamadığı bir şehirde, bu konu üzerine konuşmak çok da mümkün değil… Çünkü biz halen, hemen her türlü tanıtım faaliyetimizin en ön cephesinde TEPSİ TEPSİ künefeleri havada TAKLA attırmakla meşgulüz ve attırdığımız her TAKLA ile de Hatay tanıtımına ciddi MESAFELER aldırdığımıza inanıyoruz !
TAKLA’daki ısrarımız da bu yüzden belki !!!
Peki, bizim MARKA değerimiz ne ?
Eldeki MARKA’nın karşılığı NE ?
Hani dedikleri gibi…
Bazı kentler, hiç gitmemiş olsak da bizi BÜYÜLER. Bu şehirler tarifi zor bir SİHRE sahiptirler. Sadece güzellikleri, tarihi özellikleri ya da mutfakları değildir onları çekici kılan, ama kendilerine has enerjileri vardır.
Sahi, biz farkında mıyız ?
Sahip olduğumuz o enerjinin…
Belki de var olan o sihrin…
Özellikle de, Richard Florida’nın 2008 yılında yazdığı “Senin Şehrin Kim?” kitabında dile getirdiği gibi ama… Hani, rekabetin artık ülkeler arasında değil, kentler arasında olacağını ileri sürdüğü kitabı…
Biraz daha açık konuşalım o zaman !
Eğer rekabet kentler arasındaysa eğer… Bizim o rekabet denen ‘engelli’ koşudaki şansımız ne, biliyor muyuz ? Bizi yavaşlatan yüklerimizin farkında mıyız ? Peki ya avantajlarımızı ortaya çıkartma adına bir şeyler yapıyor muyuz ?
Geçtiğimiz günlerde, Gaziantep mutfağının vazgeçilmez yemeklerinden “Antep Beyranı” ve “Antep Yuvalaması”nın coğrafi işaret tescili almasının ardından bunu daha fazla düşünür olduk… Belki de düşünmemiz de gerekiyor… Çünkü Antep için sırada, Menengiç Kahvesi ve Antep Lahmacunu başvuruları var… Ki onlar koşuyor ! Biz ?
Geçen gün Hatay Valisi’nin ORUK için MARKA sohbeti yapmasının önemi işte bu anlamda daha büyük, ki belki de o sohbetin ya da benzer sohbetlerin biraz daha kurumsal hale gelmesi ve MARKA denen şeyin içinin biraz daha GERÇEKÇİ doldurulması gerekiyor…
Çok sorduk ama, madem Vali de bu sohbetlerimize katıldı, açık açık kendisine de soralım sorumuzu…
Antep Beyranı ve Antep Yuvarlaması yemeklerine verilen belgelerle birlikte ülkedeki coğrafi işaret sayısı 200'e çıktı çıkmasına da, bizim bu 200 içindeki RAKAMIMIZ nedir ? Biz ne kadar VARIZ o 200 içinde ? MARKA sloganlarının bu kadar atıldığı bir coğrafyada, mutfağımız, o Türkiye skoru içinde NE KADAR KALABALIK ?
3 mü ?
5 mi?
10 mu?
15 mi?
Hangisi ?
Kaçı ?
Sahi, biz NE kadarız ?
Bunu en çok da niye soruyorum biliyor musunuz ?
İzmir, geleneksel lezzeti olan BOYOZ’u, başarılı girişimcileri eliyle bugün Yunanistan’dan New York’a kadar uzanan hatta küresel bir ticari değer olarak satmaya başladı bile, hatta buna dair bir marka oluşturarak, özelde İzmir adına ama genelde Türkiye adına inanılmaz başarılara imza atmaya başladı bile… Hatta biraz daha ileriye gidelim ve sadece BOYOZ adına, Yunanistan’ın Selanik kentinde ilk şubenin açılma hazırlıkları devam ediyor diyelim mi ?
Peki, BİZ NE YAPIYORUZ, örneğin kendi Antakya gelenekselimiz adına, simidimiz adına… ? Hatay Valisi’nden İl Kültür ve Turizm Müdürü’ne kadar, hemen herkese SORALIM… ! BİZ ne yaptık sahi ? Eldeki simidin Antakya ‘markasında’ dururken, tuzun ve kimyonun karışımında vazgeçilmezimiz olanı NE KADAR kullandık ? HANGİ fuarlarda ‘sıcak sıcak’ SERVİS ettik, hatta tescil ettirdik ???
Ettirdik mi sahi ?
Aslında şunu da fark etsek ya…
Venedik, Floransa, Roma gibi şehirler İtalya’dan; Viyana, Avusturya’dan; Kazablanka Fas’tan daha ünlüdür. Antakya’nın da Hatay’dan birkaç adım önde olduğunun bilincinde durup, tanıtımlarımızı da ona göre yapsak mı ?