MAKUL ŞÜPHELİ YETMEDİ BİZE ŞÜPHELİ GEREK
“Ulusal güvenlik gerekçesiyle güvenlik birimlerine verilecek -hukuku askıya alma- yetkilerinin, istismarı ve ulusal güvenlikle hiç bir ilgisi olmayan alanlara kayması KAÇINILMAZDIR… O yüzdendir ki, bu yetkilere sahip olacak her hükümetin, bu gücünü; muhalif medyaya, muhalif politikacılara ve muhalif olan herkes aleyhine kullanmaması İMKANSIZDIR…”
29 Ekim 2014 günü Washington Post’ta, Radley Balko imzalı bir tespit…
11 Eylül Saldırılarının ardından yaşananlara ekli bir tespit…
Ki biraz da bugüne ekli BİZİ hatırlatmaya başlayan…
Zira Türkiye’de son dönemde yüksel-til-en terör, artan şiddet, şehirlerin boşaltılmasına kadar varan süreç ve on binleri evlerinden göç etmeye zorlayan şartlar, Ankara’ya da RADİKAL kararlar alma noktasında cesaret vermişe benziyor, ki MAKUL ŞÜPHELİ’den milyonlarca ŞÜPHELİ yaratan yasalar yerine, hemen herkesi ŞÜPHELİ gösterebilecek yasalara kapı aralanmaya başlanacak gibi görünüyor.
Bu, VATANSEVERLİKLE açıklanıyor…
İtiraz edenler ise HAİN oluveriyor…
Şimdi biz HAİNLER biraz tespitte bulunalım o zaman !
Amerika’da çıkarılan VATANSEVERLİK YASASI ile –hukuku askıya alma- yetkilerinin ne şekilde kullanıldığına dair yaşananlardan birkaç örnekle kendi adımıza birer profil çizelim, başımıza gelebilecekler adına pay çıkartalım, ki aslında bugün dahi yaşadıklarımıza eklenebilecekler noktasında durup bir kez daha düşünelim…
Mesela o dönem, Amerika’da, Elektronik Öncüler Vakfı adlı bir sivil toplum kuruluşunun tespiti çok çarpıcı bir gerçeği ortaya koymuş... Bu öyle bir gerçek ki, Mahkeme kararı olmadan ev basma ve arama kararları 2001 – 2003 yılları arasında sadece 47 kez kullanılırken, bu rakam, 2012’de 10 bini aşmış. 2013 yılında ise 11 bin 129 kez mahkeme kararı olmadan ev baskını yapılmış. Ve bunların tek bir tanesi bile, bu Yasa’nın çıkış gerekçesi olan ‘ulusal güvenlik’ şüphesi için değilmiş.
Amerika ile devam edelim…
11 Eylül saldırılarının ardından yaşanan öfkenin şekillendirdiği tabloda çıkarılan Terörle Mücadele Yasası’nın, ki buna VATANSEVERLİK Yasası da deniyor, Amerika’daki terörle GERÇEK mücadeleye aslında hiçbir katkısı olmadığına dair konuşan, eski bir FBI Ajanı, Michael German’ın tespitiyle…
“Bu yasanın gerçek suçluları soruşturmak ve araştırmak için güvenlik birimlerine fazladan verdiği hiç bir yeni katkı yok. Yasanın verdiği yetki, aslında hakkında hiçbir somut şüphe bile olmayan kişileri dinleme, takip, sorgulama yetkisi. Bu ciddi problem. Çünkü devlete, Amerika’da yaşayan herkesi izinsiz, dinleme, takip, gözaltı yetkisi veriyor.”
Yaşananların daha da ötesini Cemal Tunçdemir anlatmış, düne ekli bir yazısında;
“Vatanseverlik Yasası, Amerikan istihbarat ve güvenlik birimlerine, Amerikan vatandaşı olmayanları süresiz gözaltında tutma yetkisi, şüphelendikleri Amerikan vatandaşlarının ev ve işyerlerine izinsiz girme yetkisi, FBI’a mahkeme kararı olmaksızın e-mail, telefon ve her türlü iletişimi dinleme kayıt yetkisi gibi, kişisel mali bilgilere ulaşım yetkisi veriyordu. Güvenlik birimleri, makul şüpheye sahip oldukları her kişinin kütüphaneden kiraladığı kitapların listesine bile sahip olacaktı. Kütüphaneden kiralanan kitaplar listesine devletin bakabilmesi ve bunun olacağının kamuoyuna duyurulması basit bir detay değil. Anayasal ifade özgürlüğünün açık ihlalidir. Çünkü, eğer bu listeye ulaşılabiliyorsa, bir çok kişi, devletin kayıtlarına geçmemek için ‘sakıncalı’ olabilecek kitapları kütüphanelerden kiralamıyor veya kitapçılardan kredi kartıyla bu kitapları satın almıyor. Yani bu, örtülü bir sansürden başka bir şey değildi.”
Bu, bir çeşit paranoya durumu olsa gerek !
Düşünsenize…
Adına ULUSAL GÜVENLİK deyip, ardından da bunu VATANSEVER kavramlarla çerçeveleyip, ama tıka basa yetkilerle de donatıp, hemen her hayata müdahale ortamını yaratmak, hatta o hayatların nefes alış verişini dahi kontrol etmek…
Hikaye ‘okyanus ötesinden’ ama, freni patlamış arabamızın gidiş yönü de aynı gibi !