KOŞAR GİBİ YAPIYOR, AMA DURUYORUZ
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği ve Hatay Valiliği’nin koordinasyonunda 3-6 Eylül 2014 tarihlerinde yapılan Akdeniz Ülkeleri Mutfak Günleri’ni hatırladık mı, 17 Akdeniz ülkesinden gelen aşçı, gurme ve gazetecilerin oluşturduğu kalabalığı, ama en çok da Payas Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi’nde gerçekleştirilen Osmanlı dönemi mutfak uygulamalarının görkemli sunumunu, hele ki Külliye’nin geniş taş avlusunda odun ateşinde ve bakır kazanlarda pişen 16. Yüzyıl dönemine ait İncirli Mahmudiye Tavuk, Kabuniye Pilav ve Kuzu Kavurma’yı, kurulan yer sofralarında tahta kaşıklarla yapılan yemek ikramlarını, Osmanlı Şerbeti’ni, tüm bunlar yaşanırken ki oluşan hayranlığı…
Hatırladık mı ?
Bence unuttuk…
Çok çabuk unuttuk…
Sahi, ne oldu da unuttuk ?
Devamını NİYE getirmedik ?
Bu soruyu Hatay Valiliği’ne soralım, ardından İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne, ki belki hatırlar ve cevap verirler, en azından ne oldu da DEVAM ettiremedik onu söylerler, sorunu anlamamıza YARDIM ederler !
Sadece bu mu ?
Unuttuğumuz bir şey daha var…
Geride bıraktığımız, daha eskilerde bir şey…
Tarihler 2005’in Eylül ayını gösterirken hani…
1.Hatay Medeniyetler Buluşması, 2.’si olmayan hani…
Tüm bunlar ortadayken MARKA yönettiğimizi mi sanıyoruz, hatta bunu GERİNE GERİNE söylüyoruz, hatta yetmiyor, işin ucundan önce tutup ardından bırakanlar olarak, ülke ülke gezip diğerlerini YATIRIMA çağırıyoruz, peki geldiklerinde onlara neyi göstermeyi umuyoruz, onca yanlışı düzeltmemişken hangi doğrularla övünmeyi umuyoruz, havada takla attırılan künefe ile geçer karne almayı mı hayal ediyoruz ?
Bence ne yapın, biliyor musunuz ?
Siz, KENT idarecileri bir araya gelin, ama öyle çay-pasta olayına girmeyin, hatta toplantı arası Harbiye de yapmayın, GEVŞEMEYİN, ciddi ciddi konuşmak için bir araya gelin, tartışmak için bir araya gelin, ama en çok da eldekileri, yapamadıklarınızı, YAPTIK-OLDU dediklerinizi sorgulamak için bir araya gelin, alkış olmasın her konuşma sonrası, ceket ilikleme yarışına da girmeyelim, kelimeler BASİT olsun, GERÇEK olsun, olanı anlatsın, olmayanı VAR etmeye çalışmasın, hatta bunu yapanı sustursun, susan yerine BAŞKASI konuşsun, ama olanı konuşsun, KORKMASIN, YAPTIK ama OLMADI desin, diyebilsin, bırakın yüzler de asılsın, hatta moraller de bozulsun, ama KANDIRMAYALIM kendimizi, yalana batmış gerçeklerimizle nefes almayı bırakalım, KAYBEDİYORUZ, bunu fark edelim, PARÇA PARÇA eksiliyoruz, bunu görelim, hele ki şu PLAKET seremonilerini bir kenara bırakalım, KUTLAMA kısmını kenara itelim, önce KUTLANACAK bir şeyler yapalım, yorulalım, terleyelim, hatta yapılana-yapılacak olana BİR TUĞLA DA SENDEN deyip herkesi davet edelim, KENT KONSEYİ dediğimizi ise gerçekten de KENT KONSEYİ yapalım, muhalif sesleri de yükseltelim, bırakın TARTIŞALIM, hep aynı BİRİLERİ bilmesin bir şeyleri, BEN BİLİRİM olmasın, o yüzden de ADAMA göre KOLTUK ayarlamaktan vazgeçelim, KOLTUĞA GÖRE ADAM bakalım, yoksa da zorlayalım…
Çok şey mi istedim ?
Aslında bu daha ne ki ?
Henüz daha yeni başladık !
Zaten hiç koşmadık ki ?
Koşar gibi yaptık, ama yürüdük…
Hatta yürüyor gibi yaptık, durduk…
Şair Cenap Şahabettin ne güzel demiş; Başkası düştüğünde, "çürük tahtaya basmasaydı" deriz. Kendimiz düşünce ise bastığımız tahtanın çürük çıkmasından şikâyet ederiz. Belki de asıl konu da budur, o AYNA’dır, bir türlü kendimize çeviremediğimiz o AYNA, yüzleşemediğimiz kendimiz, ha bire kabartılan kibrimiz…
Bu defa gerçekten de DURSAK mı, dursak ve DÜŞÜNSEK mi ?