KONUŞUYORUZ Sadece konuşuyoruz
Herkes,
DÜRÜSTLÜK abidesi gibi
dikiliyor karşına…
Ve sen,
nabza göre
ŞERBET DÜKKÂNI açmışsın…
Ticarete atılmanı
takdir etmiyorum sanma…
Fakat benim ruhum
KİMSENİN SERMAYESİ değil…
Aklında bulunsun isterim!
Tam da BENİ anlatmış, dedin mi ?
Hayat benim için tam da böylesi, dedin mi ?
‘Şerbeti yanında bulunduran nabız nöbetçilerinden değilim’ diyorsun yani !
Peki, o zaman soralım mı ?
Dünkü köşe yazısına bugünden devam edip sorularımıza birkaç ek yapalım mı ? Antakya’nın tarih kokan sokaklarına ZİFT karasını döken belediyecilik anlayışının sınıfta kalmış halini değil ama, bu işi yapanlara karşı TEK KELİME bile etmemişlere birkaç laf söyleyelim mi ? Çünkü kimle konuşsam, durumdan şikayetçi… BÖYLE İŞ OLUR MU, diyen çok ! Bu bize YAKIŞTI mı diye soran da… Belediyecilik BU MU, diye ekleyen de…
Tamam da, bu adamlar bu ZİFT karasını bir gece yarısı operasyonu ile mi yaptı ?
Tabi ki de değil !
GÜPEGÜNDÜZ !
Peki, herkesin gözünün önünde bu iş yapılırken, bunca LAFI ardı ardına sıralayanlar, izlediklerine NE oldu da müdahale etmedi ? Onları tam olarak NE engelledi ki, LAF salatasındaki uzmanlığımızın ötesine geçip de yaşanan bu rezalete DUR diyemedi ?
‘İnsanın en büyük hapishanesi kendi vicdanıdır’, demiş bir Yazar…
Merak ediyorum…
Bunca lafın kalabalığında duran BİZLER, eldeki sonucun karşısında durup da birbirimize bakıp kafa sallarken, vicdanlarımızda NE KADAR rahatız ? Peki ya bu kenti yakıp yıkarken EL yordamıyla, hatta yakılıp yıkılmasına SES çıkartmazken, sırtımızı nasıl oluyor da arkaya yaslayıp hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyoruz ?
Bob Dylan dinler misiniz ?
Blowing in the Wild’i dinleyin…
Dylan orada der ki ;
Nice yol gitmeli ki bir insan
Ona İNSAN denebilsin…
Nice zaman atılmalı ki top mermileri
Sonsuza dek YASAKLANABİLSİN…
Kaç kulağı olmalı ki insanın
Ağlayanları DUYABİLSİN…
Ve kaç insan ölmeli ki
Artık BU KADAR FAZLA diyebilsin…
Sahi daha ne olmalı ki, bir şeyler için YETER diyebilelim, DUR diyebilelim, buna İZİN vermiyorum diyebilelim, KARŞIYIM diyebilelim, ayağa kalkıp da BURADAYIM diyebilelim, nabza göre ŞERBET vermekten vazgeçip İNSAN olmanın sorumlulukları için HAYIR diyebilelim, ceket ilikledikçe kaybettiklerimizin farkına varıp YETER diyebilelim…
Bunca yazı, bunca kelime, bunca cümle, bunca çaba bir kaç metrelik ASFALT bir yol için mi, deyiverdi o gün birisi… Antakya Belediyesi’nin iyiniyetli (!) çabasını anlamadığımız bile söylendi… DAHA NE YAPSINLAR – mış !
Bence mi ?
YAPMASINLAR !
Hiç bir şey yapmasınlar !
Bundan sonrası için DURSUNLAR !
Dursunlar ve NE yaptıklarını görsünler !
Yaptıkları ile YOK ettiklerini fark etsinler !
Hatta FARK edip hepimizden ÖZÜR dilesinler !
En çok da bu kentten…
Yönettikleri bu kentten…
Yönetmeye çalıştıklarından…
Ve dursunlar !
Durup, düşünsünler !