Kimliklerimizde duruyoruz İnsanlığımızı unutuyoruz
-
Hevesleri,
beklentileri,
erteledikleri,
kursağında kalmış kelimeleri,
kaçırılmış bakışları,
gizledikleri,
bitirilmemiş mektupları,
susuşları
ve istemsiz veda edişleriyle
tamamlanmamış bir cümledir insan…
-
Demiş Tarık Tufan…
Haklı…
En çok da tamamlanamadığımıza dair kısmıyla…
Tamamlandığımızda mı ?
Sahi, anlıyor muyuz o anı ? Yoksa biz bile anlayamıyor muyuz kendimizi ? Peki, hala anlayamazken bile kendimizi, niye zorlarız diğerlerini ? En çok da kimliklerini… Yaşamın, onları zorla soktuğu kalıpları… Şartlarını…
Oysaki kurbanları değil miyiz hayatın…
Belki de asıl olarak birbirimizin…
Buna dair öyle güzel yazmış ki, Aret Vartanyan…
DÜŞÜNÜN, demiş…
Düşünün !
Nasıl mı ?
Demiş ki…
-
Hiçbirimiz kötü değiliz…
Hiçbirimiz masum da değiliz…
Her birimiz ne isek, oyuz... Kusursuz da değiliz, hatalı kod da değiliz... Hangimiz doğru, hangimiz yanlış, hangimiz günahkar, hangimiz namusluyuz ?
Sen mi karar vereceksin ?
Ben mi bileceğim ?
Sen ‘ne’ isen, ben de ‘o’yum...
Koskocaman profesör, karısının yüzünü dayaktan tanınmaz hale getiriyor... Tinerci Adem, enkazdan çocuk kurtarıyor... Din adamı, zimmetine para geçiriyor… Hayat kadını, böbreğini bağışlıyor...
Neye göre iyi, neye göre kötüyüz ?
Hepimiz, önce insanız... Kusursuz değilim... Olamam da... Her birimizin eksikleri, artıları, güzellikleri, çirkinlikleri, iyiliği, kötülüğü var… Bazılarımızın derisi siyah, bazılarımızın beyaz... Bazılarımız Cami’de, bazılarımız Kilise’de, bazılarımız Sinagog’da dua ediyoruz…
Neye inanıyorsak oradayız… Neyi seçiyorsak, onu yaşıyoruz… Ne doğduğum yeri seçebildim, ne de ailemi…
Sen gibi geldim ben de,
ben gibi gideceksin sen de…
-
Oysa ki başlarken hikayemiz, ki ADEM ve HAVVA ile… Aynıymışız… Ardından çıkmış, kimliklerimiz… Farklı farklı dinlerimiz, dillerimiz… Ayrılmışız, mezhep mezhep… Bölüne bölüne ilerlemişiz… Ayrışa ayrışa uzaklaşmışız… Bilmek için uğraş vermemişiz, diğerini, ötekini… Ardından da unutmuşuz İNSAN kimliğimizi…
Bizden olanı, Cennet’e sokmuşuz, sorgusuz sualsiz… Olmayana ise acımamış, CEHENNEMLİKSİN demişiz… Asmışız, kesmişiz, hatta SİVAS gibi diri diri yakmışız, ardından da affetmişiz…
DÜŞÜNÜN demiş ya Aret Vartanyan…
Haklı…
Çok haklı…
Düşünün…
İNSAN olanı düşünün…
Ama üzerine kıyafet giydirmeden düşünün…
Öyle bir düşünün ki…
Hayat, birbirimizin “Naber” sorusuna “iyilik” dediğimiz kadar yalan olmasın…
Bu defa, dürüst bir şeyler olsun…