Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 143 defa okundu.

Kelimelerle inşa edilen KOCA BİR HAYAT

Koca bir çelişkidir insan

Kulağı âmâ

Dili sağır

Gözü lâl

Dünyayı sırtında taşır

Ölümü içinde…

Ama…

Susar…

*.*

Haklısınız…

Susmak da bir TERCİH…

Bazen konuşmak kadar da etkili hatta…

Bugün, bir kaç blog notu üzerinden gidelim istiyorum ve finali de KANADA ve KAZ DAĞLARI ile yapalım… Bağımsız fikirlerin ÖZGÜRCE havaya saçıldığı blog sayfaların rehberliği keyiflidir, biraz bundan…

Mesela bir tanesi şu…

*.*

Ne diyordu değirmenci dayı?

Bu nasıl çark ulan?

Buğday bizim, ezilen biziz...

Un olan biz, aç kalan biziz…

Kim ulan bu doymak bilmeyen?

*.*

Ve bir diğeri, ki beni en çok düşündürenlerden…

*.*

Öğretmen bir abimiz vardı, karısı lise mezunuydu… İçinde kalmış hukuk okumak. Adam destek oldu, teşvik etti derken, kadın avukat oldu. İlk iş, adamı boşadı! İyi mi? “Ayrı dünyaların insanıyız” diye…

*.*

Burada onca şey okuyoruz beraberce, ama… Şikâyet ettiğinizi düşünmüyorum… Haksız mıyım ? Bu konuda ne derler bilirsiniz… “Okumak, bir hastalık değildir, travmadır... Bir sarsıntı yaşadığın için okursun... Bir yara aldığın için okursun... Okudukça da sarsıntı sürer, yara kanar... Her kitap başka türlü örseler... Böylece hayatta kalırsın... ki bazı travmalar yaşatır, hem de öyle böyle değil, güzel yaşatır…”

Ve beklenen gelsin…

Kanada ile Türkiye arasındaki farkı fısıldasın ve NOKTA koysun !

*.*

Yaklaşık 34 yıldır Kanada’da yaşıyorum. Burada bahar geç gelir. Ağaçlar, Mayıs ayının sonunda çiçek açarlar. Yalnız bir ağaç vardır, bizdeki kardelen gibi… Nisan’ın sonunda çiçek açar. Eksi derecede bile, zamanı gelince çiçeğini açar.

Bundan yaklaşık 25 yıl önce, bir Cumartesi günü öğle yemeği için bir restorana gidiyorum. Hava güzel, artı 14 derece... Mayıs ayının ilk haftası… Şehir içinde çoktur, kısa boylu geniş saçaklı bir ağaç. Çiçekleri o kadar güzel açmış ki... Ağaçtan bir dal kırdım, elimde restorana götürdüm. Sık gittiğim bir restorandı. Cumartesi günleri tavuk kanadıyla bira günleri olur. Ben de iki haftada bir uğrardım. Garson kızlar beni tanırlar, her gidişimde tebessümle karşılarlardı. Üniversite öğrencisi kızlar, çiçeği elimde görünce tebessümle karşılamadılar. Dışarda balkonda oturdum. Bira ve tavuk kanadı söyledim. Balkonda oturanlar da çiçeğe doğru baktılar, anlayamadım. Garsonlardan biri ya da müşterilerden biri telefon etmiş olacak ki, 20 dakika geçti, çiçek masanın üzerinde... Belediyeye ait çevre koruma arabası geldi, park etti. İçinden 35 yaşlarında bir adam çıktı, gülümseyerek bana doğru geldi. Masadaki çiçeğe baktı. Nezaketli bir şekilde, “O çiçeği alıp arabama gelir misiniz?” dedi. O zaman anladım. Bu çiçeği dalıyla kırmak yasak. “Mahkemeye mi gitmek istiyorsun, yoksa para cezası mı vereyim” dedi. “Ne kadar para cezası” dedim. Bir metre çıkardı ve dalın boyunu ölçtü. Yaklaşık 40 cm. “40 dolar yazacağım” dedi ve yazdı. Pazartesi günü 40 doları belediyeye ödedim.

Kendi ağacının dalına dokundurmayan Kanadalı, bizim Kaz Dağları’nı dümdüz ediyor. Hem doğayı katlediyor, hem de siyanürle altın arıyor, insan sağlığını tehdit ediyor. Bunlar, 40 cm ağaç dalı için ceza kesiyor. Bizimkiler gelsin de, bunların iki ağacını kessin, iki kazma atsın... !!!

*.*

Eksilttiğim sonu biraz küfürlü, ama biz anladık anlamamız gerekeni !