Kanatlarınız hangi kelimelerden Peki ya yaşadıklarınız hangi emanetten
‘İnsan,
inanmadığı kelimelerden
kanat yapmamalıdır !
Bunu yıllar sonra
öğrendim...
Çakıldıktan
sonra…’
Kim demişse DOĞRU demiş demesine de… İnanmadığı hayatları İNANMIŞ gibi yaşayanlarımızın kalabalığında bunu söylerken kendimi biraz garip hissettim desem… Sizi bilmem ama, benim etrafımda buna dair KANAT ÇIRPAN ya da kanat çırpmaya ÇALIŞAN o kadar çok kişi var ki ! İnandıkları için savaştıklarını söyleyip duruyorlar ! Bunu yaparken de inanmadıkları kelimelerden yapılma GÖRKEMLİ kanatlarıyla etrafımızda dolaşıyorlar…
Garip olan…
Uçamadıklarının farkında bile değiller !
ASLA uçamayacaklarının farkında bile değiller !
Ama buna rağmen razılar, eldekine, KADER dediklerine !
Peki, EMANET kelimelerle kurulan hayatların sonrası mı ?
İlk başlarda kazanıyorlar ! Nasıl mı ? İnandıklarını sandıkları o ŞEY sayesinde İŞ sahibi oluyorlar… Toplumdan ONAY görüyorlar… Mahalle (sistem) baskısından uzaklaşıyorlar… ‘YANDAŞ’ olmanın hayatlarını nasıl olup da kolaylaştırdığını keşfediyorlar… Diğerlerinin çarpa çarpa ilerlediği yollarda kapıları zorlanmadan açtıklarında, vazgeçmeyi öğreniyorlar ! Ama yetmiyor ! Daha fazla teslimiyet için görmemeyi de öğreniyorlar… Duymamayı da… Bilmemeyi de… Böylece, nasıl ‘nefes alıp vermeleri’ isteniyorsa, yaşam ritimlerini ona göre düzenliyorlar… Uyumlu vatandaş modeli üzerinden ilerleyip, çizgi dışına taşmıyorlar… Söz hakkı verilmeden konuşmuyorlar…
Peki, en büyük yükleri mi ?
Tamamlanmamış cümleleri ile doldurdukları hayat heybeleri oluyor !
Bugüne dair konumuz biraz bu…
Geçen gün bir eleştiri aldım...
Antakya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Hikmet Çinçin ile gündeme hayli gürültülü bir şekilde taşınan BÜYÜK PARK ve İMAR tartışmalarını 'ATSO başkanlık seçimleriyle' ilişkilendiren bir okur, bu köşeden Hikmet Çinçin'e edilen teşekkürü 'tarafgirlik' olarak nitelendirmiş...
Kendisine e-mail üzerinden verdiğim cevabı tekrar edeyim !
"Keşke HERKES'in konuştuğu ve içinde yaşadığı kentin kayıpları için BURADAYIM dediği bir şehirde yaşıyor olsaydık... Ve ben, daha çok kişiye teşekkür edebilseydim..."
Bu konuda yazmamdan pek hoşnut değiller ama...
Bu konuda ISRARLA sessiz kalan ÇEVRECİLER mesela...
Onlar bu tartışmanın neresindeler, merak ediyorum...
Yaşananları geriden izleme nedenlerini de...
Yüklü heybelerindeki kelimeleri de…
Peki, sadece onlar mı ?
HAYIR !
Bir TEŞEKKÜR'ümü hala saklıyorum !
Tescilli evler arasına dökülen asfaltın Antakya’sında, bu kentin mimarları da belki bir gün konuşur diye... Bu kentin dününden kalanlara reva görülenlere ‘DUR’ derler diye... ‘PARK’ ve ‘BETON’ başlığında ilerleyen ‘KENTLEŞME’ hikâyemizin ‘TESCİLLİ EVLER’ ve ‘ASFALT’ ile devam ediyor oluşuna VİCDAN eklerler diye...
Peki, ONLAR bu konuda neden SESSİZ, anlayan var mı ?
Ama hepsinden öte tek bir şey var...
Binlerce yıllık bir kent özelinde gündeme taşınan iki sorunun da belediye başkanları ile gündeme taşınmış olması... Bu da KADİM bir kentin en büyük açmazı olsa gerek !
Haksız mıyım ?