Kafedeyim, Yazıyorum... Yaşlı Bir Kadın Geldi...
Hatay / Antakya'dan Ankara'ya gelen bir gazeteci olarak, yazmak, ilk zamanlar zordu... Odaklanmaktı belki, zor olan ! İnsan, alıştığı coğrafyadan ve sevdiklerinden uzaklaşınca, kelimelerinden de uzaklaşıyor sanki ! En çok da, güne başlamadan sabah kahvemi içtiğim, Ulus Meydanı'nın vazgeçemediğim kafesi Petek Pastanesi'ni çok aradım desem... Fırından yeni çıkmış sıcacık kuruvasanlarının lezzeti, keyifli çayı, tanıdık yüzlerin gülümseyen selamları, kısa süren sohbetler, tüm o kelimeleri toparlayan detaylardı belki de !
Şimdilerde, Ankara'da, Tunalı Hilmi'de, bir başka kafedeyim...
Kelimelerimi toparlayabildiğim bir başka mekanda...
Her ikisinde de olan bir şey, bana YAZ diyor sanırım !
Burası da açık bir alana bakıyor... Sürekli koşuşturan insanlara en çok da... Birbirlerinden farklı hayat hikayeleri taşısalar da; sohbet konuları, çatışmaları, eylemsellikten uzak şikayetleri, beklentileri, Avrupalı / Amerikalı olma çabasıyla şekillendirdikleri yeme / içme şekilleri, Türkçelerine özenle karıştırdıkları ingilizceleriyle, minik bir Türkiye modeli gibiler !
Bir Gazeteci, hayatın kendisinden beslenir ama, ben gibi kitap yazan birinin gazeteciliği, biraz daha fazla bir gözlem açlığını da içerir... O açlığı beslemek hep zordur ! O açlığı tok tutan mı ? Kiminin çığlık çığlığa, kiminin sessiz sedasız anlattığı yaşam öyküleri...
Yok,
...kulak kabartmanıza gerek kalmıyor !
Anlatmaları için zorlamanıza da !
Ülkem,
...yorgun ruhların, yorgun bedenlerin, yara bere içindeki hayatların ülkesi ! Hikayesini taşımakta zorlananların da ! BENİ DİNLER MİSİN açlığında birbirine bakanların da !
Geçen gün, yine kafedeyim... Köşemi yazmak için tabletimin tuşlarına basarken, mendil satan yaşlıca bir kadın, masamın önündeki kaldırımda durdu, öndeki masanın hemen yanı başında... "Lütfen" dedi, "alır mısınız" ? Masadakiler, içtikleri kahveden birer yudum alıp, sohbetlerine, sanki o LÜTFEN'i hiç duymamışçasına devam etti... Yaşlı kadın, bir kaç saniye daha durdu, ardından diğer masaya yöneldi... Kelimesi aynıydı, "LÜTFEN" ! Birileriyle göz göz gelmeye çalışsa da, kimse, ama hiç kimse kafasını bile kaldırıp bakmadı ona... Ona, YOKmuş gibi davranan bir hayatın içinde, elindeki kağıt mendilleri satmaya çalışıyordu ama, ne ona bakan bir göz yakalayabildi, ne de satabileceği mendillerin parasını onun için önemseyen birini !
Bana, okuduğum bir paragrafı hatırlatıyor, bu durum...
"Çok çabaladım ama, görmedi hayat beni ! Duymadı da ! Bilmedi de ! Şu hayatta tek derdi DOYMAK olanlardık aslında... Yok, farkedilemedik ! Vardım aslında, aynada kendimi de görüyordum ama, diğerleri için görünmezdim !
Yok, sihir falan değil, fakirlikti buna sebep..."
Bu ülkede, yönetenlerin, yönetilenleri aşağıladığı bir sistem var, bu konuda net miyiz ? Hatta hepimiz de bu durumdan şikayetçi miyiz ? Bu düzen değişmeli, demiyor muyuz ? İnsanca yaşam herkesin hakkı, diye de eklemiyor muyuz ? Bugünün sayfa misafiri o yaşlı kadın, hikayemizin neresinde o zaman ? Sizi bilmem ama, bu bir sosyal deney olsaydı eğer, sosyal medyada paylaşılan, gelecek yorumları okumak isterdim... Klavye üzerinden insanlığı kurtarmayı seven bizlerin, o sevgi pıtırcığı hallerini en çok da !
Sanalda muhteşem, ama gerçek hayatta sınıfta kalanlarınız, itiraf edelim mi ?
Gören gözlerimizi birbirine körleştiren TOK hallerimizi de ama...