İyilik yapmak Ama fark ettirmeden
-
"Her şey yolundaymış gibi görünüyordu ve herkes görünene aldanmaya hazırdı… Çünkü görünene aldanmak, hayatı dayanılır kılmanın ilk şartıydı."
-
Sizi bilmem ama…
Bu noktada duramadım hiç…
Görünene aldanmak istemedim…
Hayatı dayanılır kılmak da istemedim…
Olanı gördüm, olanı duydum, olanı bildim…
O yüzden de…
Ara ara eleştirdim…
En çok da yerel idarecileri…
Yardım yapma şekilleri yüzünden…
Bir dönem Büyükşehir’i, şimdi de Antakya’yı…
VEREN ELİN ALAN ELİ BİLMEMESİ gerekir diyoruz ya ha bire, hani YARDIM deneni yaparken… En çok bundan ! Ama bunu yaparken de, yapılacak işin HAKKINI vererek yapmaktan ! Dantel işlercesine kalplere dokunmaktan ! Rencide etmeden o yardımı yapabilmekten ! Gülümsetmeye çalıştığınız yüzleri UTANDURMADAN bir şeyleri verebilmekten !
Dedim ya…
Bir dönem, sosyal marketleri üzerinden yoksul vatandaşlara verdiği yardımları fotoğraflayan ve YARDIM denen kalp işinin her karesini kamuoyuyla paylaşan Hatay Büyükşehir’i yazdık, ki ilk eleştiri anından sonra VİCDAN deyip bir adım geri attılar bu yanlıştan ve artık o yardım, SESSİZCE ve olması gerektiği gibi, VEREN ELİN ALAN ELİ BİLMEMESİ hikayesi üzerinden ilerliyor... Bu nedenle kocaman bir TEŞEKKÜR onlara… Ama ne yazık ki, benzer bir yanlışın adresinde ve ısrarında duran Antakya Belediyesi, o ALAN EL kısmında biriken yorgun ve yoksul aileleri fotoğraflamaya ve VEREN EL için İŞTE BUNLAR demeye devam ediyor… Bu konuda defalarca yazmamıza rağmen hem de…
Bugün, buna dair bir paylaşımım var…
Okuduğumda İŞTE BU dediğim bir şey…
Yaşadıklarımıza en iyi örnek olacak bir şey…
İyilik ancak bu kadar güzel yapılır, diyebileceğimiz bir şey…
Beraber okuyalım mı ?
Hadi…
*
Adamın biri anlatıyor...
Ben lokantada oturmuşken, telefonla konuşan bir adam birden sevinç çığlıkları atmaya başladı. Konuşmasını bitirdikten sonra, garsona:
-Burada olanlara hepsine benden pilav üstü kebap ver! 18 yıl aradan sonra baba olacağım!
Bir kaç gün sonra aynı adamı sinemaya giderken, elinde 3-4 yaşında bir çocukla bilet kuyruğunda gördüm. Çocuk ona BABA diyordu. Adamın yanına gidip, o günkü işin hikmetini sordum.
Adam, utana sıkıla olayı anlattı.
-O gün yan masada yaşlı bir çift vardı.
Yaşlı kadın menüye baktıktan sonra, eşine, ‘keşke bu gün pilav üstü kebap yiyebilsek’ dedi. Kocası da hanımının yanında utanarak, ancak çorba alacak paralarının olduğunu söyledi. Bunu duyunca üstüme kaynar su dökülür gibi oldu. Ben de o yapmacık telefon konuşmasıyla onlara pilav üstü kebap almak istedim.
-Peki, niye herkese yemek verdin?
Adam ciddileşerek:
-Ben bütün malımın gitmesine razıyım, ama bir insanın izzeti nefsinin rencide olmasına razı değilim. Eğer o yaşlı adama açıktan yardım etseydim, hanımına karşı çok mahcup olacaktı. Ondan dolayı öyle yaptım!
*
Ne düşünüyorsunuz ?
Haklısınız, kelimesi kelimesine müthiş… Ama bu kadar ince düşünüp de yaşayanımız kaç kişi ? Sanırım SORUN da bu ! Hepimizin SORUNU bu ! SAHNE seviyoruz biz, ışıkları da ama… BEN YAPTIM demeyi, denilmeyi de… Sessizce selam verip teşekkür etmeyi UNUTTUK gibi… Selam verip sahneden inmeyi ise ısrarla reddettik…
Peki, artık PERDE desek mi ?
Hayata saflığını geri versek…
Yanlışımızda artık ısrar etmesek…
Bir elin verdiğini diğer ele söylemesek…