İhtiyacımız var İçimizdeki çocuğa kendimize
“Seni diğerlerinden FARKSIZ yapmaya, tüm gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada KENDİN olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir… Bu SAVAŞ başladı mı, artık hiç bitmez…”
Doğan Cüceloğlu, haklı…
En çok da o SAVAŞ adına…
O yüzden,
-
Konuşmaya ihtiyacımız var… Hapsolduğumuz tüm kapılardan bir bir kurtulmaya ihtiyacımız var… Kendimizi aşan, karmakarışık olduğumuz hayatın havasında nefes alabilmek için, iyi şeylerin olabileceğini duymaya ihtiyacımız var… Hissetmeye ihtiyacımız var… Anlamaya ihtiyacımız var… Bir yürek taşıdığımızın farkındalığına ihtiyacımız var… Bize iyi gelen ne varsa, yaşama tutunmamıza neden olacak ne varsa, onu bulmaya ihtiyacımız var…
-
Bize iyi gelen !
Sahi, neydi BİZE İYİ GELEN ?
Okudunuz mu bilmiyorum ama, Doğan Cüceloğlu’nun İçimizdeki Çocuk’la başlasak mı ? Belki de bize iyi gelen şey de oydu, içimizdeki çocuktu… Aramaktan vazgeçtiğimiz, bir yerlerde unuttuğumuz, kaybettiğimiz…
Diyen ne de haklı…
-
İçimizdeki Çocuk’u okuduğunuzda, “Bu dünyadan iyi ki bir Doğan Cüceloğlu geçti” diyeceksiniz… “Mükemmel değil, merhametli çocuklar yetiştirin” diyordu bu güzel insan... “Karıncaları ezmeyen, ağaç dallarını kırmayan, çiçekleri ezip geçmeyen, sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar yetiştirin” diyordu… İçtendi, doğaldı, dürüsttü… Kitaplarıyla tanıştığımızda, hayata bağlandık… Ölümüyle, bir parçamız da onunla gitti… O hep, içimizdeki çocuğa seslendi… Bize anlattığı şey, içimizdeki çocukla iletişimi kestiğimizden beri, umutsuzluklar peşimizi bırakmadığıydı… Aslında varacağımız yerin, yine kendimiz olduğunu hatırlattı bize…
-
Varacağımız yer uzak mı ?
Sahi ne kadar uzağız kendimize ?
İçimizdeki kaybolmuşluğa ne kadar yakınız ?
Bulur muyuz ?
Buluruz da…
Arıyor muyuz ?
Belki de üzerimize yapışan hikâyedeyiz ve…
Vazgeçiyoruz…
Demiş ya Luigi Pirandello… “Bu içimdeki yabancıya nasıl katlanacağım? Aynı zamanda ‘ben’ dediğim yabancıya… Onu nasıl görmezden geleceğim? Nasıl bilmezden geleceğim? Nasıl ona mahkum halde yaşayacağım veya nasıl içimde taşıyacağım, başkaları dışarıdan gözlerini dikip bakmaktayken?”
Bu, kendimizi ararken keşfettiğimiz gerçeğimiz… BİZ yerine inşa edilenin içimize yerleştirilmişliğini keşfettiğimiz, göz göze geldiğimiz an… Ya vazgeçeceğimiz ya da onunla savaşa başlayacağımız an…
Bu, zor bir oyun, zor bir tercih, zor bir savaş belki ama…
KENDİMİZ için değer…
Değmez mi ?
*
Bu arada… AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, dünkü yazımıza konu BEDDUA’sını bir Cami açılışında değil, bir cadde açılışında yapmış, ki düzeltip, bu hata için özür dileyelim ama… Kendisinin de milyonlarca insana bir ÖZÜR borcu var, hatırlatalım…
ÖDEMESİ zor…
ÖDEMESİ ağır…
…ki o borç, KUL HAKKI, Sayın Özhaseki !
Düşünün !
Hem de çok düşünün !