Her kadın cinayetinde BEN DE ÖLÜYORUM
-
Biz kadınlar, kırkyama gibi, cinayete kurban giden her kadının travmasından ‘yorgan yaparak’ örtüyoruz üstümüzü…
Sanmayın ki ateş düştüğü yeri yakıyor sadece... O ateş, yıldırım gibi hepimizin kalbine düşüyor ! Bıçaklanan her kadında darbeler bizim de ruhumuza iniyor ! Kurşunlar, bedenimizi delik deşik ediyor ! Her vahşette, ruhumuz tarifsiz acıyla kıvranıyor ! Bir umutsuzluk içinde, koyu karanlıkta, yapayalnız, yol bulmaya, ayağa kalkmaya, yaralarımızı sağaltmaya, yeniden güç bulmaya çalışarak yaşıyoruz…
-
Eğitimci-Yazar Fatma Koşubaşı çok haklı…
Hele ki,
“…attığımız her adımda, gördüğümüz her ayrıntıda, şehirde, doğada, ovada, köyde, uçan kuşun kanadında, ağlayan çocuk yüzünde, kızıla kesen ufukta, duvarda, yüksek binalarda, perdesi kapalı evlerde; başka başka kadınların ölülerine rastlıyoruz... Kiminin ahı, kiminin kanı sızıyor duvarlardan…” derken !
Tüm bunlar olurken,
İstanbul Sözleşmesi’ne “İHTİYAÇ YOK” diyenler “BİZ BİZE YETERİZ” diye de ekledi ya İÇ HUKUK noktasında… İşte o noktada sıkışıp kalan tüm kadınlar, bugün, o aynı iç hukukun ürettiği HAKSIZ TAHRİK indirimi yüzünden, Pınar Gültekin gibi boğazı sıkılarak öldürüldüler, Pınar Gültekin gibi bir varilin içinde diri diri yakıldılar !
Adalet de beklediler ama…
Adalet, toprak oldu onlara, cesetlerinin üzerine serildi…
Oysa ki adı değişse de, kaderi aynı kadınların ‘haber bültenlerine konu olan cinayetleri’, uykusuz bırakmalıydı hepimizi… Atılan çığlıklar, yeri göğü inletmeliydi… Erkek egemen toplumun, ‘namusu erkeğin elinin kiri’ ilan ettiği yerde toplanmalıydı tüm o milyonlar… Vicdansızlığa ve o vicdansızlığın yarattığı ahlaksızlığa isyansa kendi devrimini yaratmalıydı !
Ama,
…olmadı !
‘Bir kadın daha’ dedik…
Ve bir cenaze daha kaldırdık…
Bundan sonrası, yine Fatma Koşubaşı’nın;
-
Bütün bu acı tabloya rağmen, NE YAPILDI ?
O da ÖYLE GİYİNMESEYMİŞ, dediler…
O saatte orada NE İŞİ VARMIŞ, dediler…
Suçu, katledilen kadına yıkıp, vicdansızlıklarına, kendi dar dünya görüşlerine YANDAŞ aradılar… Yetmedi! Siyasi söylemlerle, kadının yerinin evi olduğu, başörtüsüz kadının perdesiz eve benzetildiği, kahkaha atan kadınların edepsiz olduğu söylendi… Katillere İYİ Kİ YAPMIŞSIN der gibi, iyi hal indirimleri uygulandı… Kimi korundu, kimi kaçırıldı, kiminde deliller YOK edildi... ‘Türk aile yapısına uymuyor’ gerekçesiyle de kadını koruyan “İstanbul Sözleşmesi” bir gecede İPTAL edildi...
Kadını yücelten, cinsiyet ayrımcılığını kaldırmak için kadına ‘erkekle aynı hakları veren’ Atatürk’ün kemikleri SIZLADI…
-
Tüm bunlar olup biterken, bir cemaat liderinin kaldırılan cenazesinin görüntüsünde duran bizler, o SIZI deneni daha iyi anlıyoruz aslında ! DİN denenin yarattığı gizli güç kanallarının DEVLET nezdinde ne denli omuzlandığını da !
Bir Amerikalı Gazeteci dostum izlemiş cenazeyi…
Dediği mi ?
“İnanılmaz bir kalabalıktı… Ama farklı da bir ülke gibiydi ! Türkiye gibi değil ! İnsanların görüntüleri, sakalları, kıyafetleri, hayat görüşleri, kadınların hiç olmayışı… Kafalarındaki sarıklar, giydikleri şalvarlar, temsil ettikleri hayatlar ! Her şey, kendi ifadeleriyle, Peygamber dönemine uygun bir ilahi ritüel gibiydi ! Bir iki şey dışında ! Dünün İslam hikayesinde durup da hayatı orada noktalamış gibi poz veren o insanlar, ellerinden düşürmedikleri akıllı telefonları harıl harıl kullandı, tüm cenaze boyunca ! Canlı yayın yapanlar dahi vardı ! Ardından da sosyal medya hesapları üzerinden paylaştı, çektiği fotoğrafları, kaydettiği videoları… Akıllı telefonların cemaat kalabalığını cenaze dışında bekleyen lüks araçlarsa dikkatimi çekti… Tabi ki hep ifade ettikleri o ‘Peygamber’ dönemi gibi deveye binmelerini beklemiyor hiç kimse ama… Çıkamadım o günün soruları içinden ! En çok da orada ACI deneni yaşamak, gözyaşı dökmek isteyen KADINLARA yer açmayan, yer açma gereği bile duymayan erkek algısının içinden… Cenazede, Ankara adına devletin zirvesini temsil edenlerin, orada sadece tabutu mu omuzladıkları, yoksa o tabutun temsil ettiği Türkiye’deki cemaatlerin siyasi ve toplumsal gücünü mü, bana göre cevapsız kalan kısım tam olarak bu ! Bu cevapsızlık, aslında koca bir resim de yaratıyor yeni denen Türkiye için…”
Haklısınız…
İstanbul Sözleşmesi’ni LGBT üzerinden dini değerlere bağlayan ve iptal eden bir ülke siyaseti içinde biriken soruların özeti gibi, tüm bu yaşananlar, yazılanlar, birikenler, öfkeler, tespitler, omuzlanan o tabuta eklenen değerler ve omuzlanırken vazgeçilen diğerleri !
Düşünün…