Hayata dair KÜÇÜK NOTLAR
Bugün, paylaşılan ufak notlar üzerinden gidelim istiyorum… O notlar üzerinden hayata dair çok bildik yerlerden pencereler açıp, aslında her gün hepimizin bir şekilde yaşadıkları üzerinden çözümler üretelim, çokça da DÜŞÜNELİM istiyorum…
Mesela, geçen gün bir notta durdum…
Sosyal medya paylaşımları yüzünden eleştiri alan birinde…
Kimine göre AHLAKSIZ, kimine göre SIRADIŞI, kimine göre TOPLUM DIŞI ama…
Dediğindeyim…
-
Eklediğim fotoğraflarla ilgili eleştiri alıyorum… Her insanın bir yaşam tarzı, kırmızıçizgisi vardır… Dindarı, dinsizi, başörtülüsü, açığı… Ben, hepsine saygı da duyuyorum ve tüm samimiyetimle söylüyorum… Ahlakını bozduğumu, aklını bulandırdığımı düşünen kardeşlerim varsa, hem beni bu sorumluluktan kurtarsınlar hem de kendilerinin iyiliği için lütfen takibi bıraksınlar…
-
Evet…
Gülümseten bir paylaşım :)
Ve diğer bir not, bu şehre dair…
-
“Dışarıdayım, işe gidiyorum... Yağmur sonrası Antakya’da beni tedirgin eden bir yerde, kaldırımdayım ! Hangi taşın altında ne kadar suyun beni beklediğini bilmeden ilerlerken, üzerine bastığım ilk taşın tüm kiri, pisliği sol ayağımın paçasını sıvadı bir güzel… Ardından bir diğer taş ve bu defa sağ ayağımın pantolon paçası… Yol ve kaldırım standardını tutturamamış bir memlekette, bizi yönetenlerin uluslararası organizasyonlardaki ısrarı bizleri korkutmalı mı ?
OysakiMartin Luther King ne güzel söylemiş…“Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Micheangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün… O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin…”
-
Ve son bir not daha, ama bu defa çocukluğumuza dair…
Sanırım en çok özlediğimiz…
Dalıp dalıp gittiğimiz…
Ama itiraf bile edemediğimiz…
Denen mi ?
-
İnsan, bazen çocukluğunu özlüyor… Hayatın içinde bir şeylere heyecanla, coşkuyla, hiçbir şeye aldırmaksızın kendini kaptırmayı özlüyor mesela... Katıla katıla gülmeyi, elini duvara sürterek yürümeyi… Annenin, ördüğü kazağın kolunu üzerinde ölçmesini… Kitap arasında saklanan düzleştirilmiş çokomel kâğıtlarını… Anı yaşıyor olmanın hafifliğini özlüyor… Uydura kaydıra avaz avaz şarkı söylemeyi, sorumluluklardan bihaber omuzları ona buna indirip kaldırarak isyan etmeyi… Keşkesiz şeyleri özlüyor insan… O kendi küçük dünyanda, her şeyi yapabilecek cesaretinin olmasını özlüyor… Hata yapabilmeyi, çarçabuk affedilmeyi… Gözleri kısıp “Bir daha hiçç konuşmayacağım!” demişken, hatta gelecek on yıl küs kalmayı kurmuşken, iki dakika sonra beraber bakkala gitmeyi, irdelemeden boş vermeyi özlüyor insan…
Aslında insan kendini özlüyor.
Kocaman olduğunu sandığın zamanlarda, aslında henüz hayalleri kırılmamış, kalbinde oyuklar açılmamış, hâlâ çuval çuval umutları olan gencecik, körpecik “kendini” özlüyor insan…
-
Haklısınız…
Düşündüren de bir not olmuş…
Peki, BANA DAİR NOTLAR kısmında BENDE NE VAR diye sordunuz mu hiç kendinize ?
İnsan, bazen KENDİ denende durmalı, hatta elde kazma kürek, o KENDİ deneni en derinden kazmalı…
KENDİ derinliğinizden çıkacaklar sizi bile şaşırtabilir…
DEMEDİ demeyin !