Hayata dair hikaye çok Sizin hikayeniz hangisi
Duvarda, yerinden indirilmiş bir tablonun izi var…
Sanki yenisini bekler gibi…
Eskisini arar gibi…
Suçlar gibi…
“İçimi boşalttınız”, der gibi…
Hayatlarımız mı
O yerinden indirilmiş çerçeveler gibi ! Hemen yer yerimizde, yerinden bir şekilde kaldırılmış, sökülmüş, çekilip alınmış çerçevelerin arkasında bıraktığı tozlu gölgeler hakim ! Birileri sanki içimizi boşaltıyor ! Her indirilen çerçeveyle de başka başka hatıralarımız siliniyor !
“Hayat yolculuğumuz, koca bir yorgunluk” demiş biri !
Haksız da değil ama,
-
İçimizde, hep bir hüzün filizlendi… İçimizde, hep ağlamaya ilişkin bir şeyler vardı... Hep, yanlış kalelerin burçlarına bayrak çekmeyi düşledik... Tükenmemek için gerekli olan tılsımı bir türlü bulamadık... Çıktığımız yolculuklar hep yanlıştı ve bunu da neden sonra fark ettik…
-
…diyendeyim !
O da haklı !
Galiba,
…ihtiyacımız olan şey, birbirimiziz !
Tamamlanmak için…
Kaybolan kendimizi bulmak için…
Nasıl mı !
O zaman gelsin ilk hikayemiz…
-
Bir profesör, şişirmek için her öğrenciye bir balon verir… Üzerlerine, kendi adlarını yazmalarını ve koridora fırlatmalarını ister, ardından da tüm balonları karıştırır... Öğrencilere, kendi balonlarını bulmaları için 5 dakika süre verir... Telaşlı bir aramaya rağmen, kimse balonunu bulamaz ! Profesör, öğrencilere, buldukları ilk balonu alıp, üzerinde adı yazılı kişiye vermelerini söyler... 5 dakika içinde herkesin elinde kendi balonu vardır... Profesör, öğrencilere, “Bu balonlar, mutluluk gibidir ! Herkes kendininkini arıyorsa, asla bulamayacağız... Ama diğer insanların mutluluğunu önemsiyorsak, kendi mutluluğumuzu da bulacağız” der…
-
Anlayacağınız, tamamlanmak için doğru insana ihtiyacımız var…
Tozlu çerçevelerin yerine yenilerini asmak için birilerinin o balonu bizim için bulmasına ihtiyacımız var…
Haklısınız, kolay değil !
Doğru insanı bulmak, hiç kolay değil !
Boş çerçevelerin sebebi de biraz bu değil mi sanki !
O zaman gelsin ikinci hikayemiz…
-
Yıl, 1917…
Yer, Irak…
İngiliz general, koyunlarını otlatan çobanı uzaktan bir müddet izledikten sonra, yanına yaklaşır ve “Eğer sürüyü koruyan köpeğini öldürürsen, sana 100 sterlin vereceğim” der ! Uzun zamandır zor şartlarda yaşayan çoban için büyük paradır, bu miktar… Ancak köpek de çok kıymetlidir… Çobanın tek güvendiği, sürüsünü idare eden, her türlü tehlikeye karşı koruyan, hasta olan koyunun başında bile günlerce aç susuz bekleyendir…
Ama teklif edilen para, 100 sterlin !
İyi para !
Çoban, köpeği yakalayıp, generalin önünde keser ve alır parayı !
General, “Köpeğin derisini yüzersen, 100 sterlin daha veririm” der…
Çoban, bu sefer düşünmeden yüzer deriyi ve alır parayı !
General, “Köpeği parçalara ayırırsan, 100 sterlin daha” der…
İş raydan çıkmıştır artık ! Ayırır parçalara, alır parayı… İşi biten general, oradan ayrılırken, bu sefer teklif çobandan gelir ! “100 sterlin daha verirsen, köpeğin etinden de yerim…” General cevap verir “Asla ! Benim amacım, değer verdiklerinize karşı yaklaşımınızı öğrenmekti ! Sen, para için yoldaşın, yardımcın, her şeyin olan köpeği feda ettin ! Ben, ihtiyacım olan şeyi öğrendim…”
Sonra yanındakilere döner ve “İnsanlar bu karakterde olduğu müddetçe, korkmayın, her şeyi yaptırabilirsiniz” der…
-
Yaşar Kemal'in, ‘Demirciler Çarşısı’ adlı eserinde dediği, “O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler... Demirin tuncuna, insanın pi…ine kaldık!” ifadesinin ıssızlığı gibi halimiz belki ama….
Siz yine de düşünün…
Her iki hikayeyi de çok iyi düşünün !
Ardından da hangi noktada hikayeler biriktirmek istediğinize karar verin !