Hayat Da Kocaman Bir TEATRO
-
Herkesin bir umudu vardır;
Bir savaşı,
Bir kaybedişi,
Bir acısı,
Bir yalnızlığı,
Bir hüznü…
Çünkü herkesin bir gideni vardır, içinden bir türlü uğurlayamadığı…
-
Herkesin…
BENİM, diye başlayın bence…
Uğurlayamadıklarınızı düşünün…
Sizden gidenlerin kalabalığını en çok da…
Gidenlerden size kalanı da unutmayın ama…
Hayat, böyle bir şey !
Elde kalan…
Elde avuçta kalan…
Bazen koca bir yalnızlık…
Bazen bitmeyen bir bekleyiş…
O “elde kalanı” en güzel özetleyenlerden biri de Türkiye tiyatro tarihine önemli katkılarda bulunmuş bir isim, bir Osmanlı Ermenisi, Tomas Fasulyeciyan…
Dediği mi ?
-
Zaten aktör dediğin nedir ki ? Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır… Bir zaman sonra da unutulur gider... Olsa olsa, eski program dergilerinde soluk birer hayal olur, kalırız !
Görooorum, hepiniz gardoroba koşmaya hazırlanıorsunuz… Birazdan teatro bomboş kalacak... Ama teatro, işte o zaman yaşamaya başlar ! Çünkü Satenik’in bir şarkısı, şu perdelere takılı kalmıştır… Benim bir tiradım, şu pervaza sinmiştir... Hıranuşla Virginia’nın bir dialogu, eski kostümlerden birinin yırtığına sığınmıştır...
İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde sahneye dökülürler…
Artık kendimiz yoğuz…
Seyircilerimiz de kalmadı…
Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar…
Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır…
Perde !
-
Hayat da kocaman bir TEATRO değil mi ?
Ara ara PERDE dediğimiz, bize verilen replikleri tekrar ettiğimiz, el ele tutuşup ALKIŞ için yan yana dizildiğimiz, ezberlemeye çalıştığımız senaryoların kalabalığında bir rolden diğerine geçiş yaptığımız, yüzümüzdeki ağır makyajın kalınlığında gerçeğimizden koptuğumuz, günün sonunda ise bize kalan tek maske ile evin yolunu tuttuğumuz…
Abarttım mı ?
MASKEM YOK diyenimiz var mı aramızda ?
HİÇ MASKEM OLMADI diye ekleyenimiz ya da !
Vardır…
KENDİ olamamışların memleketinde bir maskemiz illa ki vardır ! Ne de olsa hepimiz o TEATRO perdesinin gerisinde bekleyen oyuncularız, ki kimimiz ufacık bir rolle hayatı geçirenleriz… Kimimiz, başrol sevdasıyla fark edilmeyi umarız… Kimimiz, repliksiz geçen sahnenin bir köşesinde bekleyenleriz…
Sahneye olan sıkışmışlığımıza bir son veremiyor muyuz peki ?
Sustunuz !
Bu, bana, iki psiko analiz dehası, felsefe ve bilim insanı Friedrich Nietzsche ve Josef Breuer'i hatırlattı :)
-
Nietzsche: Kendinize sorun, Josef. Yaşamınızı tamamlayabildiniz mi?
Breuer: Soruya soruyla cevap veriyorsunuz, Friedrich.
Nietzsche: Siz de cevabını bildiğiniz sorular soruyorsunuz.
Breuer: Cevabını biliyorsam, size neden sorayım?
Nietzsche: Kendi cevabınızı bilmekten kaçmak için!
-
Durum bu mu ?
Düşünün !
Bu arada, İYİ SAHNELER !