Hangisi Hangisiyiz
-
Hayata, tamamen kontrolümüz dışında başlıyoruz… Bir anne bizi doğuruyor… Onun bir evi var, bir kocası var, pişirmeyi bildiği yemekler var ve de kokusu… Ev ahalisinin sevgi ve öfke ayarları var… Geçmişten, ta biz doğmadan yaşadıkları bir sürü şey ve onların bıraktığı bir sürü iz var… İzlerin bazıları kollarında, bazıları ruhlarında… Bu, seçmediğimiz ve büyük bir şans ya da şanssızlık eseri kucaklarına düştüğümüz aile, kendi bildiği gibi büyütüyor bizi…
Kararlar, onların dudaklarında…
Yolculuklar, onların duraklarında…
-
Beni gülümseten bir tarif bu :)
Tabi hayat o kadar da komik değil !
Adil, hiç değil !
Geçen gün,
…marketten çıkıp, eve doğru yürüyorum ! Parkın içinden geçmem gerek… Birkaç adım sonrasında, içi tıka basa dolu büyük bir çuvalı taşıyan bir mini çekçek görüyorum… Hemen arkasında, yerde, çimenlerin üzerinde oturmuş iki çocuk… Yere serdikleri gazetenin üzerine, yaş pasta parçacıkları koymuşlar ! Dediklerine göre, market vermiş onlara… Kırık Türkçeleriyle anlatıyorlar durumu… Dayanamadım, cep harçlığı verdim her birine !
Onların çaresiz çocuk hallerine bakarken, kendinden olmayanların doğan her bebeğini, coğrafyasının ev sahipliğinde bir tehdit olarak görenlerin memleketinde nefes alıp verdiğimi hatırladım !
Ankara’nın politikasızlığı içinde kaybolan bir neslin Hatay coğrafyasında ÖTEKİ olarak büyümelerine tanıklık ederken, onlara DÜŞMAN gözüyle bakanların KİRACI ilan ettiği o kimlik içinde ne kadar mutlu olabildiklerini düşündüm !
Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalan Emmanuel Macron ile sağcı popülist Marine Le Pen'in 24 Nisan sonrasındaki sürecini izleyen bir arkadaşım devam etsin ve bize de kendi hikayemizi hatırlatsın…
-
Avrupa da aslında Türkiye’den farklı değil… Marine Le Pen'in, Avrupa değerleriyle örtüşmeyen aşırı sağcı, göçmen karşıtı, hatta düşman politikalarla buraya kadar gelmesi çok da şaşırtıcı değil ! Zira ekonomi ne zaman kötü gitse, hep bir kurban aranır ! Kısıtlı kaynakların küçülttüğü paylarla geçinemeyenler ise onlara bu anlamda ortak çıkanlara tavır alan politikacıları omuzlar !
Aslında Hatay’daki de bu !
Siyaset, içinden çıkamadığı her durumda, içinde olduğu toplumun en hassas kısmını kaşımaya başlar !
Bu bazen DİN olur…
Bazen de MİLLİYETÇİLİK…
Zaten sizdeki de KENTİMİZ ELDEN GİDİYOR başlığında yaşıyor bunu ve söylemler de aşırı sağın göçmen karşıtı söylemlerine kapı aralıyor ama… Burada ilginç olan, Marine Le Pen, sağcı bir popülist ! Hatay’da bunu dile getirenler ya da Bolu örneğinde olanlar, Türkiye’nin en köklü sol partisinin üyeleri !
Aslında bir partiye üye olmak, onları tabi ki SOLCU yapmıyor !
…ki biri, her şartta sağcı bir ideolojiye sahip olduğunu, hatta ülkücü kimliğini açık açık dile getiriyor sanıyorum ! Ancak Hatay coğrafyasındaki bu tür korkuların yeni olmadığını da söylemek gerekiyor… Bir dönem, Hristiyan alemi için çok önemli olan Saint Pierre Kilisesi’nin kullanımı için talip olan Vatikan’a HAYIR dendiği de malumunuz ! Bu da bir başka korku filmi senaryosu !
Aslında yaptıkları şey, korkularımızla oynamak ve bizler, buna izin veriyor, kapı aralıyoruz…
Bir arada yaşama kültürü ile dünyaya kendini pazarlayan bir kentin, şartlar ve politikasızlık gereği içine dolan kalabalığı dışarı atmaya çalışması da o korkunun bizi getirdiği son hal…
-
Haklı…
Ciddi ciddi başarıyorlar !
Korkularımızı harlamayı başarıyorlar !
Ya da bizler çok korkağız ve onlar da bunu çok iyi biliyor…
Hangisi ?
Hangisiyiz ?