Hafif paranoyak mı olduk Yoksa şartlar gereği normal miyiz
Öyle bir ülke halini aldık ki, hiç birimizin istisnasız hiç kimseye GÜVENİ kalmadı. Eskiden, öyle ya da böyle, bize söylenenlere inanır haldeydik… Şimdi o da kalmadı ! Mesela, neredeyse her hafta Emniyet üzerinden uyarı mesajları alıyoruz, ‘Ben Hakimim’ ya da ‘Savcıyım’, hatta ‘Polisim’ diyenlere ve sizden bu yolla para almaya çalışanlara ‘güvenmeyin’ diye ! Haklılar da… Bu noktada durup da dolandırıcılık yapmaya çalışan o kadar büyük bir kalabalık var ki…
Kandırılmaya müsait bir ülkeyiz anlaşılan !
E ne de olsa bizi yönetenler de kandırılanlardan !
Anlayacağınız…
Bu ülkede, ‘NE İSTEDİLERSE’, cemaatçi (!) geçinen imam (!) bozuntularına ülke kaynaklarını ve makamlarını sonuna kadar TESLİM edenler yüzünden geldiğimiz hal bu ! Sahi, hangi birinin bu imam (!) takımından olup olmadığını anlayan var mı aramızda ? Daha ne kadarı içimizde, bilen biri var mı ? Ülkenin kaçta kaçını teslim etmişiz, hem de Ankara noktasında ve de İLK ELDEN, sorgulayan var mı ?
Hakimin, Savcının, Polisin, Askerin ve hatta sade vatandaşın bu imam (!) çetesine dahil olduğu bir ülkede bir tane siyasetçinin bile KANDIRIL-A-MAMIŞ olmasından mutlu mu olmalıyız, yoksa bu noktayı elde kazma kürek biraz kazmalı mıyız ve altından NE ÇIKAR-KİM ÇIKAR diye bakmalı mıyız, bilemiyorum…
Ama eldeki son hikaye de buna dair…
Hafif paranoyak hallerimize dair…
Getirildiğimiz hallere dair…
Başlayalım mı ?
*.*
Mahmutbey gişeleri geçtikten bir kaç km sonra, beyaz bir panelvan önüme kırdı ve camdan kimlik göstererek emniyet şeridine çekmemi istedi.
Biraz ilerledim, daha çok kırdı, cam açtırdı ve Jandarma Özel Kuvvetler’den olduğunu, hakkımda ihbar olduğunu söyledi. Tabii ki aşırı panik oldum, ortam malum..
Neyse çektim, arkamda durdu. Yanıma geldi, ‘aracı biraz geri alın’ dedi.
Tekrar kimliğinizi görebilir miyim dedim, gösterdi, jandarma özel kuvvetlerdenim dedi yine. Silik soluk bir kimlik. Jandarma arması var bir de.
Neyse, ‘bagajı açın’ dedi… ‘Siz açın’ dedim. ‘Açamam, yetkim yok. Sizin açmanız gerek’ dedi. Ben de ‘aracı durdurmuyorum ve inmiyorum. Buyurun kendiniz bakın’ dedim. Tekrar, ‘sizin açmanız gerekiyor’ dedi. ‘Kim açabiliyorsa o gelsin açsın, ben inmiyorum arabadan’ dedim.
Çocuk o kadar düzgün görünümlüydü ve doğru düzgün konuşuyordu ki bu arada?
Neyse, inmedim ve ısrarla ‘ihbar neymiş’, onu sordum. ‘Mahmutbey gişelerden sizi durdurmadılar mı? Araç çalıntı ihbarı var, ben sizi gişelerden beri takip ediyorum’ dedi. Ben de, ‘bu araç 14 yıldır bana ait. Bu geçersiz bir ihbar’ dedim. Uzaktan kimlik ve ruhsatın ismim yazan kısmını gösterdim, ama baya elim ayağım birbirine dolaştı.
‘Tamam, gidebilirsiniz’ dedi adam…
Neyse, devam ettim, Beylikdüzü gişelerinde trafik polisini görünce de durup sordum.
Plakadan baktılar, ‘yok öyle bir ihbar, iyi ki inmemişsiniz… Aracınızı çalacaklardı muhtemelen’ dedi adam. Plaka sordu, ama işte maalesef…