HADO için bir TAVSİYEMİZ OLSUN
Bir yerde okudum geçenlerde…
-
Öyle insanlar göreceksin ki,
Koyunu yemek için
Tilkiyle plan yapacaklar,
Kurtla birlikte öldürecekler,
Çobanla birlikte yiyecekler,
Sahibiyle birlikte yas tutacaklar,
Hiç bir şey olmamış gibi davranacaklar…
-
Yok mu böyleleri etrafımızda ?
Var…
Çok var…
Fazlasıyla var…
Bugün, bu sayfayı; tilkiden, kurttan, çobandan, sahibinden uzakta, kendimizde tutalım ve kelimelerimizi de o koyun gibi kurban etmeden, en saf haliyle paylaşalım ! “Hiç bir şey olmamış” gibi davranmayalım, ki bir şeyler olmuş ve “konuşalım” !
O zaman başlayalım bugüne…
*-*
Deniz yolculuğu yapanlar bilir, keyiflidir…
Hatta kendimden hatırlıyorum, çocukluk tatillerimizden en çok da… Van Gölü’nde vapur seferleri olurdu eskiden, ki hala var mı bilmiyorum ama, sanırım o uçsuz bucaksız gölün maviliğinde ilerlemek, dünyanın en güzel yolculuğu hissini verirdi bana… Bu öyle bir histir ki, vapurun güvertesine çıkar, rüzgarın esintisinde dalar gidersiniz…
Yolculuğun kaç saat sürdüğünü umursamazsınız bile !
İstanbul-Bursa arası gidiş gelişlerimizde kullandığımız arabalı vapurlarda da durum aynıydı… Tabi, öğrencilik dönemlerimizin İstanbul zamanlarında, vapurla Üsküdar’a geçişlerimiz de, Adalar’a gidişlerimiz de unutamadıklarım arasında…
İngiltere ile Fransa arasındaki o koca gemi seyahatimizin ayrıcalığını da eldeki hikayenin bir köşesine sıkıştıralım mı ?
Hepsinin ortak tarafı, verdiği görsel keyif aslında !
Şimdi gelelim, kendimize…
Denizin maviliği, gökyüzünün özgürlüğü ve koca bir derinliğin üzerinde gitmenin güvenli hali noktasında durup, Hatay’ın, Kıbrıs’ın Girne kentine Arsuz’dan giden deniz otobüsünde mola alalım biraz ! Her ne kadar kalkış saatleri gecenin 12.30’undan biraz geriye, 23.45’e de alınmış olsa, elde o görsellik de yok, deniz yolculuğunun bir hikayesi de ! Aksine, yolculuk yapmak isteyenleri daha en başında zorlayan şartlar var !
Gidenlerden dinlediğim kadarıyla,
…ortalama 5 saat 15 dakika ya da 5 buçuk saat yolculuk ediyorsunuz, ama oturduğunuz yerden dışarıya baktığınızda, alacakaranlık kuşağı misali, deniz otobüsünün sizi karşıladığı yerdeki tek şey, gecenin karanlığı !
Deniz yok…
Denizin maviliği yok…
Gökyüzünün özgürlüğü yok…
Dışarıda akan hayatın kendisi yok…
Ama,
…sizi içeriye kilitleyen koca bir 5.5 saat var !
Çok da rahat olmayan koltuğunda, “bir an önce yolculuk bitse de insem” diyen sıkılmış bir ruhunuz var !
Konu, aslında, ticari bir şeyi pazarlama yeteneği !
Demem o ki,
…madem 5, 5.5 saat o deniz otobüsünün içinde olacağız, bu saatleri, içeride o kadar saat oturacak için en azından cazip hale getirmek gerekmez mi, hareket saatleri noktasında, bir hizmeti satılabilir hale getirme adına en çok da ?
Düşünün !