Güzelmansur ANLATMIŞ Ama EKSİK anlatmış
Ara ara Meclis kürsüsünden izliyoruz onları… Konuşuyorlar… Bizden taşıdıklarını, bu kentten toparladıklarını, çözüm bekleyenleri, umutları, en çok da bu kente dair yorgunlukları… Değişir mi bilinmez, geçtiğimiz gün bir haber yazdım, Hatay’ın seçilmiş 11 Vekiline dair… Eleştirimiz vardı onlara… Her birine…
Bu kentin ekonomik sorunlarını dile getirmek gelenek olmuş, onlar ne yapsın ! Örneği de çok olmamış, kültüre dair konuşanın, tarihe sahip çıkmanın… Eleştirimiz de buydu ! Kürsüye çıkan Hatay’ın 11 Vekilinden, yaşadıkları kadim toprakların ezgisini o kürsüye taşımalarını istedik ! Çok dinli, çok mezhepli, çok dilli bu coğrafyanın hikayelerinin parça parça eksilişine karşı, ellerini taşın altına sokmalarını istedik !
İlk konuşan Mehmet Güzelmansur olmuş…
Ama o da istediklerimizi ARAYA sıkıştırıvermiş !
Hatay’ın kurtuluşu ile başlamış sözlerine, ardından biraz TARİH demiş ve biraz da KÜLTÜR… Ama geleneği de sürdürmüş ! EKONOMİ demiş… İŞSİZLİK demiş… Suriyeli SIĞINMACILAR demiş… Sınır kapılarının KAPALI hallerinden dem vurmuş… Eksik kalan karayolu çalışmalarına işaret etmiş… Finali de 4. – 5. Bölge TARTIŞMALARI ile bitirmiş…
Konuşulmasını istediklerimiz mi ?
Onlarla devam edelim mi ?
Mesela, “Dünyanın ilk ışıklandırılan caddesi olan Kurtuluş Caddesi yine Antakya’dadır…” demiş demesine de, konuştuğu şeyin NE halde olduğunu konuşmamış ! Adeta GELİN GÖRÜN diye eklemiş ! Ama gelenlere NE gösterecek, bakın ona da koca bir MERAK eklemiş ! Yıllar önce dönemin Antakya Belediyesi tarafından tarihi caddede yapılan JEORADAR taraması NE olmuş, NE bulunmuş, sormamış ! Bugüne ekli BETON teslimiyetini ES geçmiş ! TARİHİ denende yürüyenleri karşılayan tek tük tescilli yapıların beton bloklar arasında sıkışmış hallerinin acıtan kent hikayesini ise anlatmamış !
Ama İLK demiş, EN demiş !
Yok, bu İLK de, o EN de olmamış !
Ardından, “Türkiye'nin tek Ermeni Köyü, Vakıflı Köyü yine Hatay’dadır…” demiş ! Ama bunu da YANLIŞ dile getirmiş ! TEK değil Sayın Güzelmansur, SON olacak o ! BİR ZAMANLAR diye başlayan hikayelerin dün hallerine biraz yakından bakarsanız eğer, konuşmanızdaki TEK’in yanlışında durup dalardı gözleriniz ! Dalardı ve sorardı ! TEK diye başladığınız Vakıflı’nın niye SON olduğunu sorardı ! Sorardı ve SORGULARDI ! Köy’den Mahalle’ye devşirilen bu İLK’in eldeki SON olduğunu ÜSTÜNE BASA BASA anlatırdı bakan gözlere, meraklı bakışlara, bilmeyen zihinlere !
Bir şey daha söylemiş Sayın Güzelmansur…
Demiş ki…
“Hatay Büyükşehir Belediye Başkanımızın girişimiyle, 600’ün üzerinde yemek ve tatlı çeşidini barındıran zengin mutfağıyla, Hatay, UNESCO tarafından Gastronomi Kenti ilan edilmiştir…”
Güzel…
İlan edilişimiz güzel…
Bu ünvana sahip olmak çok güzel, ama…
Şunu da soralım mı kendisine… Hani madem bizlerin istediği gibi, 11 Vekil arasında İLK kendisi konuşmuş… Tarihi ve kültürü gündemine almış… Hatta Meclis’e kadar taşımış… Tamam da, Gastronomi kentinin Antakya’sında, tescilli Antakya evlerinin restoran kalabalığı arasında dolaşmış mı hiç ? Oradaki kadere teslim hali görmüş mü ? Makro bir planlama ile KURTARALIM demiş mi ? Peki, parmaklarımızın arasından kayan tarihi bir şehir adına Meclis kürsüsünden insanlara İLK ve EN daveti yaparken sormamış mı, BU KENT BU DAVETE HAZIR MI diye ? Hele ki, gastronomi etkinliğini ASFALT üstü, kavşak KÖŞESİ kutlayan bir MARKA YÖNETİMİ ile kazancımız NE diye !
Sanırım Vekillerimiz bizi yanlış anladı… ‘Meclis kürsüsünden bu kentin tarihini ve kültürünü konuşun’ derken, YANLIŞ anladı… Oysaki biz, SAHİPSİZLİĞİMİZİ konuşun dedik, TERK EDİLMİŞLİĞİMİZİ en çok da…
Erich Kastner ne güzel söylemiş… “Tekrar çocuklar gibi olmamız yerine getirilemeyecek bir taleptir… Ama en azından çocukların bizler gibi olmasını önlemeye çalışabiliriz…”
Derdimiz bu…
Sizinki ne ?