Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 132 defa okundu.

Güzel konuşmuş ama olmamış Mesaj vermeye çalışmış ama olmamış

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Antakya gibi farklı dinlerin ve kültürlerin KADİM ilan ettiği bir başka coğrafyadaymış geçtiğimiz günlerde… Mardin’e gitmiş… İnsanlarla bir araya gelmiş… Çocuklarla… Gençlerle… Onlarla sohbet etmiş… Konuşmuş… Kalplere dokunmuş… Vicdanlara seslenmiş… Tek YARATICI başlığında birbirinden ayrılan insanların kalabalığına, Kur’an ara başlığında fısıldamış…

 Ama bunu yaparken, bir şey olmamış !

‘BEN İYİYİM, DİĞERLERİ KÖTÜ’ kısmı olmamış…

 Nasıl mı ?

 “Kur’an'ın olmadığı yer KARANLIK bir yerdir, Kur’an'ın girmediği kalp KARANLIK bir kalptir, Kur’an'ın girmediği ev HARABE bir evdir…”

demek güzel olmasına güzel de…

Diğerleri noktasında duranlar NE olmuş ?

Bu toprakların diğer semavi dinleri NE olmuş ?

Mardin’in Kur’an dışında dua edenleri NE olmuş ?

En çok da kalpleri ne olmuş ?

Karanlık mı ?

Peki ya farklı inançtan olanların evleri ne olmuş ?

Harabe mi ?

Yok, olmamış… Bu kelimelerle DİN anlatımı olmamış… Bu coğrafyanın çok dinli, çok mezhepli, çok dilli, çok sesli inanç yapısının kalabalığına savrulan bu kelimeler hiç olmamış…

Sahi…

Devletten maaş alan ve devlet adına DİN adına konuşma yetkisi ile sorumluluk koltuğuna oturtulmuş birinin, konuşurken ÖNCE kendisini dinlemesini istesek, YANLIŞ mı ? NASIL ANLAŞILIRIM demesini beklemek, haksızlık mı ?

A.Grigulis der ki…

-

Kuşkusuz konuşabilir insan !

Rüzgarla…

Odasını dolduran sessizlikle…

Ve yanan bir mumla…

Ama ya bir kalple ?

İşte o en zorudur…

Konuşması en zor olanıdır…

Kelimeler seçici olmalıdır…

Yumuşak ve vicdani…

-

Anadolu’nun kadim kimliği, tarihi, geçmişi, hele ki hikayesi çok daha fazlasını hak ediyor, o yüzden… YARATICI katında BİZ ve DİĞERLERİ kısmını yaratmak, ona büyük HAKSIZLIK, en çok da bu yüzden… Bu hayat zaten fazlasıyla hüzün içeriyor, sanırım en çok da bundan…

Arthur Schopenhauer der ki buna dair…

-

İnsan, başta hiç mutlu değildir… ama bütün hayatını da kendisini mutlu edeceğini sandığı bir şeyin peşinde çabalayarak geçirir… nadiren amacına ulaşır… ulaştığında da yalnızca düş kırıklığıyla karşılaşır... sonunda ise bir enkaz gibidir ve limana; direkleri, donanımları yok olmuş bir şekilde gelir… ondan sonra da mutluluk ya da mutsuzluk aynıdır... çünkü hayatı, içinde bulunduğu her dakika yok olan andan fazlası değildir…

Ve şimdi de sona ermektedir…

-

O yüzden, kalpleri gülümsetmek olsun işimiz !

Hele ki konuşurken, düşünmek olsun derdimiz !

Olmaz mı ?

Olsun !